VENEZÜELLA: NE OLDUĞUNU SÖYLEYİN – BİR DARBE
Sağ partili Juan Guaidó’nun gücü ele geçirmesi, yüzsüzce anayasaya aykırıdır. ÇEVİRİ: Gizem KILIÇ
Nasıl tanımlarsanız tanımlayın; Venezüella’da bir darbe girişiminde bulunuluyor. Temel öğeler: çarşamba günü (23.01.2019) sağ kanadın görece olarak pek tanınmayan politikacısı Juan Guaidó, kendisini başkan vekili ilan etti. Seçilmiş cumhurbaşkanı olan Guaidó değil; geçen mayıs ayında muhalefetin boykot etmeseler belki de kazanabilecekleri seçimin kazananı olan Nicolás Maduro’dur. Guaidó ise, yakın bir zamanda muhalefetteki siyasi partiler arasında yapılan gayri resmi bir anlaşma ile başkanlığını üstlendiği ve muhalefetin kontrolünde olan Ulusal Meclis tarafından seçildi. Hatta yapılan bir ankete göre bir hafta öncesine kadar Venezüellalıların yüzde 80’i Guaidó'nun kim olduğunu bile bilmiyordu.
Ne derseniz deyin: rejim değişikliği denemesi, kalkışma, “yumuşak” bir darbe – ordu tarafından desteklenmedi- sadece anayasal olduğunu söylemeyin. Muhalefetin stratejisi, Anayasalarının 233. maddesine dayanıyor. Bu madde Ulusal Meclis’e cumhurbaşkanının “görevi fiilen terki” açıklamasında bulunma yetkisi verir. Göze çarpmayan nokta ise, Maduro’nun bu kapsama girecek bir şey yapmamış olması ve sadece Temyiz/Yargıtay Mahkemelerinin görevdeki cumhurbaşkanlarını azat etme yetkisi olmasıdır. Attıkları diktatörlük çığlıklarına rağmen, muhalefet 2015’in sonlarındaki katıldığı son seçimde, Meclis’te çoğunluk kazanmış ve bulundukları konumu Maduro’yu devirmeye çalışmak için kullanmışlardı.
Meclis, görevdeki yasama organlarının seçime hile bulaştırdığında ısrar ettiği zaman, yüksek mahkeme yasama organını saygısızlıkla suçladı ve o zamandan beri yasama ve yargı arasında kısasa kısas mücadelesi görülüyor. Girilen çıkmazı bozmak için Maduro, Anayasanın 348'inci maddesinin verdiği yetki ile seçimlerde yeni anayasayı yazacak Kurucu Meclis üyelerinin belirlenmesine karar verdi. Muhalefet partileri seçimleri, haksız seçim şartlarını öne sürerek boykot etti ve Chavizim (Hugo Chávez) kazandı. Maduro tekrar aday olacağını açıkladığında, çoğu seçimlere katılmayı reddetti.
Guaidó’nun gücü ele geçirme denemeleri yüzsüzce anayasaya aykırı olsa da Latin Amerika ve diğer ülkelerdeki sağcı hükümetler onu Venezüella’nın meşru lideri olarak kabul etti. Geçen hafta yayınlanan bir videoda ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, korkunç bir İspanyolcayla Trump rejiminin Venezüella’daki muhalif güçlere destek verdiğini ve onları etkin bir şekilde harekete geçmeye çağırdığını dile getirdi. Bu sürpriz değil, Trump Maduro’ya olan düşmanlığını hiç saklamadı ve hain Venezüellalı subaylarla yaptığı görüşmeler mükemmel şekilde belgeli.
Bütün bunlar tanıdık geliyorsa, hepsini daha önce gördüğümüz için: 2002 yılında ABD tarafından desteklenen Hugo Chávez’i indirmeye çalışma ya da 2013’ten beri sokaklarda devam eden politik şiddet olsun Venezüella muhalefeti darbelere yabancı değil. Ve bu durum Trump ile başlamadı; o zaman Dışişleri Bakanı olan Hillary Clintoni teröre yol açan ve göçmen akınını alevleyen 2009 Honduras darbesini destekledi. İster Arjantin, Guatemala ve Şili’de seçimler ile isterse Paraguay ve Brezilya’daki gibi sözüm ona “yumuşak” darbelerle olsun yarımkürede sağa doğru bir kaymaya neden oldu. Sonuncusu, Guaidó’nun darbeye teşebbüsünü demokrasi adına kutlayan, Brezilya’nın kanlı askeri diktatörlüğünün açık hayranı olan Jair Bolsonaro’nun son seçiminin önünü açtı.
Trump’ın sınırındaki göçmen aileleri ne kadar umursuyorsa sıradan Venezüellalıları da o kadar önemsediği açık, uyguladığı rejimin yaptırımları Venezüella ekonomisini bir bunalıma zorladı ve fakirlerin acısını katladı. Ancak Demokratlar, Rusların ABD seçimlerine olan müdahalesi için nefessiz kalırken, pek çoğunun rejim değişikliğine yönelik yapılan bu çok daha doğrudan ve tehlikeli bir girişim hakkında bir şey söyleyeceği şüphelidir.
Önümüzdeki günler için belirleyici faktör diplomatik mücadele olacaktır. Trump ve Pence’in aşikâr müdahalesine cevaben Maduro, ABD ile ilişkilerini kesti ve Amerikan diplomatlarını kovdu. Ancak Trump, Maduro’nun otoritesini kabul etmeyi reddetti bu durum Venezüella’ya diplomatları gözaltına yetkisi verse de Trump’ın geçmişte tehdit ettiği gibi “askeri bir seçenek” için ihtiyaç duyduğu bahaneyi verecektir. Venezüellalılar arasında ise imparatorluğun adayı olduğunu açıkça ortaya koyacağı için Trump’ın onayını alması Guaidó’ya yarardan çok zarar verecektir.
Şu an için mücadele arttıkça, işler şiddeti her zaman karşılayan kesim olan; hükümetten yana en çok hayal kırıklığına uğramalarına rağmen zor elde ettikleri demokrasiyi anayasaya aykırı bir darbe ile değişmeyecek olan en fakir Venezüellalılar için daha da kötüye gidecek.
KAYNAK
Venezuela: Call It What It Is—a Coup
The power grab of the right’s Juan Guaidó is brazenly unconstitutional.
No matter how you slice it, an attempted coup is underway in Venezuela. Here are the basics: On Wednesday, Juan Guaidó, a relatively unknown second-string politician from the right-wing Popular Will party, simply declared himself acting president. Guaidó was not elected president—Nicolás Maduro was, in May of last year in a vote that the opposition might have won had they not boycotted it. Guaidó was elected to the opposition-controlled National Assembly, recently assuming the Assembly presidency through an informal power-sharing agreement among the opposition’s political parties. One poll even suggests that as recently as a week ago, more than 80 percent of Venezuelans had no idea who Guaidó even was.
So call it what you want: attempted regime change, a putsch, a “soft” coup—the military hasn’t supported it—just don’t call it constitutional. The opposition strategy is based on Article 233 of the Constitution, which grants the National Assembly the power to declare a president’s “abandonment” of the office. Of course, the kicker is that Maduro hasn’t done anything of the sort, and only the Supreme Court can disqualify sitting presidents. Despite cries of dictatorship, the opposition did win the last election they contested—taking over the Assembly in late 2015 and using their platform to try to overthrow Maduro.
When the Assembly insisted on seating legislators charged with election fraud, the Supreme Court declared the legislature in contempt, and we have since seen a tit-for-tat standoff between the legislature and judiciary. To break the deadlock, Maduro called elections to a National Constituent Assembly, as Article 348 of the Constitution empowers him to do. The opposition boycotted those elections, citing unfair electoral conditions, and handed victory to Chavismo. When Maduro was up for reelection last year, most again refused to participate.
Despite Guaidó’s brazenly unconstitutional power grab, right-wing governments across Latin America and beyond have recognized him as the legitimate leader of Venezuela. In a video released last week, US Vice President Mike Pence, in terrible Spanish, preemptively expressed the Trump regime’s support for Venezuela’s opposition forces, effectively urging them to act. This is no surprise; Trump has made no secret of his hostility toward Maduro, and his meetings with disloyal Venezuelan military officers have been well-documented.
If this all sounds familiar, it’s because we’ve seen it before: The Venezuelan opposition is no stranger to coups, like the brief, US-backed ouster of Hugo Chávez in 2002, or the political violence it has unleashed in the streets continuously since 2013. And it didn’t start with Trump, either: As secretary of state, Hillary Clinton supported a 2009 coup in Honduras that unleashed terror and helped spark a migrant exodus. The United States has since overseen a rightward shift across the hemisphere, whether through elections in Argentina, Guatemala, and Chile, or so-called “soft” coups in Paraguay and Brazil. The latter paved the way for the recent election of Jair Bolsonaro, an open admirer of Brazil’s bloody military dictatorship who celebrated Guaidó’s attempted coup in the name of democracy.
It’s clear that Trump cares about as much about everyday Venezuelans as he cares about the migrant families at the border—his sanction regime has thrown the Venezuelan economy into a tailspin and heaped suffering upon the poorest. But while establishment Democrats hyperventilate over Russian meddling in US elections, it is doubtful that many will say a word about this far more direct and dangerous attempt at regime change.
In the coming days, the diplomatic standoff will prove decisive. In response to Trump and Pence’s overt meddling, Maduro broke off relations with the United States and has expelled American diplomats. Trump, however, has refused to recognize Maduro’s authority to do so, and while it would be understandable for Venezuela to detain the diplomatic staff in response, this would give Trump the pretext he needs for a “military option,” which he has threatened in the past. Among Venezuelans, Trump’s endorsement will likely do Guaidó more harm than good, making it perfectly clear that he is the candidate of empire.
For the time being, as this standoff deepens, things will only get worse for those who always bear the brunt: the poorest Venezuelans; those who, while deeply frustrated with their government, aren’t likely to trade their hard-won democracy for an unconstitutional coup.
https://www.thenation.com/article/venezuela-coup-guaido-maduro/