Belarus örneği: Rusya ile Batı Arasında Bir Mücadele Aracı Olarak Post-Sovyet Ülkelerinde Seçimler
Doç. Dr. Cengiz Buyar
Günümüzde yaklaşık 9,5 milyon nüfusu olan Belarus, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsız kalan 14 devletten biri olarak 25 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan etmişti. 9 Ağustos 2020 tarihinde Belarus Cumhuriyeti’nde yapılan başkanlık seçiminde Aleksandr Lukaşenko altıncı defa başkanlığa aday oldu; ülkenin 6 bölgesinde, 118 rayonunda yapılan seçimde oyların yüzde 80’ini alarak seçimi kazandığını ilan etti. Lukaşenko’nun en büyük rakibi Svetlana Tikhanovskaya idi.
Doğusunda Rusya, kuzeyinde Letonya, kuzeybatısında Litvanya, batısında Polonya ve güneyinde Ukrayna bulunan Belarus, bilhassa Moskova açısından stratejik bir konuma ve jeopolitik bir öneme sahip; Rusya’nın karayoluyla batıya açılan kapısı konumunda. Ukrayna ile var olan soğuk ilişkileri göz önüne alındığında, Rusya için Belarus’un önemi daha da öne çıkıyor. Avrupa ile Asya arasında aynı zamanda bir köprü görevi de gören Belarus, Doğu’dan Batı’ya uzanan enerji, doğalgaz ve petrol boru hatlarının, kara ve demiryollarının da kesiştiği bir kavşak noktası. Bütün bunlar Rusya açısından Belarus’un önemini daha da arttırıyor.
Protestolar süresince 16 bine yakın eylemci tutuklandı. Bununla birlikte, seçimi kazanan Aleksandr Lukaşenko, seçimin hemen ardından başlayan ve aralıksız süren bu protestolar esnasında, elinde kalaşnikof ile muhaliflere ve protestoculara karşı sert ve kararlılık gösteren mesajlar verdi. Bir süre sonra da özeleştiri mahiyetinde, iktidarda biraz uzunca kaldığını ifade ederek tepkileri belli oranda anladığını dile getirdi.
Belarus Sovyetler döneminden bazı önemli mirasları da devraldı. Bunların başında ağır sanayi geliyor. Sovyetler Birliği döneminde ağır sanayinin geliştiği önemli ülkelerden biriydi Belarus ve Sovyet dönemi sonrasında ise fabrikalarını dağıtmayıp koruyan ve çalışır halde tutan ülkelerden biri. Üretip sattığı ağır sanayi ürünleri üzerinden değerlendirildiğinde, en önemli ticari ortaklarının başında doğal olarak Rusya, daha sonra da İngiltere, Ukrayna, Çin, Almanya ve Hollanda geliyor. Bu ülkelere bilhassa madencilik araçları, makine ve ekipmanları, kimyasal ürünler, metaller, mineral yakıt ve yağlar gibi stratejik ürünleri rekabetçi bir fiyatla satıyor. Türk şirketlerinin Belarus’taki yatırımları ise 1,5 milyar dolar civarında.
Rusya açısından aynı zamanda stratejik bir ortak olan Belarus Cumhuriyeti’nde, 9 Ağustos 2020’de yapılan seçimler gerek ülkeyi yönetenler gerekse Rusya açısında önemli sonuçları da beraberinde getirecek gibi görünüyor. Seçimin hemen sonrasında başlayan protestolar hâlâ devam ediyor. Kısa bir süre önce nüfusun üçte biri başkent Minsk’te protesto eylemleri düzenledi. Protestolar süresince 16 bine yakın eylemci tutuklandı. Bununla birlikte, seçimi kazanan Aleksandr Lukaşenko, seçimin hemen ardından başlayan ve aralıksız süren bu protestolar esnasında, elinde kalaşnikof ile muhaliflere ve protestoculara karşı sert ve kararlılık gösteren mesajlar verdi. Bir süre sonra da özeleştiri mahiyetinde, iktidarda biraz uzunca kaldığını ifade ederek tepkileri belli oranda anladığını dile getirdi.
Batı ve Rusya arasında bir mücadele aracı olarak seçimler ve yaptırımlar
Post-Sovyet ülkelerindeki yönetim problemlerini, Rusya da açık bir şekilde görmeye başladı. Halkların modern çağın talepleri doğrultusunda gelişen istek ve beklentileri dikkate alınmadığında bu ülkelerde halk ayaklanmalarının çıktığı ve ülke başkanlarının birer birer değiştiği de görülen bir gerçek. Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’daki iktidar değişimleri, Kazakistan’daki gösteriler, Moldova’daki seçim sonuçları bunun birer göstergesi olarak karşımızda duruyor. Yani Rusya çevresindeki istikrarsızlık halkasının giderek daralmakta olduğunun ve yakın çevresindeki tesirinin azaldığının çoktan farkına varmış durumda. Burada şunu da ifade etmek gerekiyor ki Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki süreçte kurulan hemen bütün ülkelerde seçimler, Rusya ile Batı arasında bir mücadele aracı veya alanı olmaya başladı. Lukaşenko da 9 Ağustos seçimleri sonrasında Belarus’ta başlayan protestoların arkasında Batılı güçlerin olduğunu defaatle ifade etti; Batılı ülkeleri provokatif faaliyetleri desteklemekle, dostça olmayan tavırlar göstermekle, muhalefeti desteklemek ve ülkesinin iç işlerine karışmakla suçladı. Batılı ülkelerin bir kısmı Belarus’taki seçimin sonuçlarını kabul etmediklerini ve Lukaşenko’nun yasal başkan olarak kabul edilmeyeceğini ilan etmişlerdi. Bu arada Avrupa Birliği (AB) Belarus’a karşı yeni bir yaptırım paketi uygulamaya hazırlanıyor.
Rus ekonomisi altı yıl boyunca âdeta kan kaybetti. Bu da Rusya’nın kendi bölgesi ve çevresinde olduğu kadar dünya genelindeki etkisini de bir hayli zayıflattı ve geriletti. Yani bu noktada Batı ekonomik yaptırımlarla Rusya’nın siyasi etki alanını daralttı, sınırlandırdı ve Rusya’ya birçok yönden ciddi darbe vurdu.
Batıcılar ile Rusya yanlıları arasındaki bu mücadelede her ne kadar sayısal olarak Batı veya Batıcılar daha başarısız olarak kabul edilse de uzun vadede, kendisini yenileyemeyen Rus etki enstrümanlarının ve Rus yanlılarının giderek zayıfladığı görülüyor. Post-Sovyet ülkelerinde başlarda Soros fonları en yaygın faaliyet gösteren kuruluşken, bilhassa son 15 yılda çok sayıda uluslararası örgüt, kurum, kuruluş ve STK çok etkin bir şekilde faaliyet göstermeye başladı. Bunların büyük kısmı gençlere yönelik projeler yürütüyor. Bu noktada, Post-Sovyet ülkelerinde, yeni nesille birlikte tabanda oluşan köklü bir zihniyet değişimi var. Ayrıca 90 sonrası doğanlar artık 20’li yaşlarındalar ve toplam nüfusta ciddi bir oran teşkil etmeye başladılar. Bunlar Sovyetler Birliği döneminin motivasyonlarına yabancı olarak yetiştiler. Yeni nesil, internet kullanımı ve mobilizasyon imkanlarının artmasıyla birlikte, dünyaya daha açık, talepleri farklı ve kendilerine sunulanlardan çok daha fazlasını istiyor. Artık bu ülke iktidarlarının bu talepleri görmezden gelmek gibi bir lüksleri yok. Post-Sovyet coğrafyadaki gelişmeleri değerlendirirken artık bu faktörün de dikkate alınması gerekiyor.
Batı ile Rusya mücadelesinde, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesinin akabinde AB tarafından Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik yaptırımlar ve petrol fiyatlarının aşırı düşüşü Rus ekonomisini temelinden sarstı. Rus ekonomisi altı yıl boyunca âdeta kan kaybetti. Bu da Rusya’nın kendi bölgesi ve çevresinde olduğu kadar dünya genelindeki etkisini de bir hayli zayıflattı ve geriletti. Yani bu noktada Batı ekonomik yaptırımlarla Rusya’nın siyasi etki alanını daralttı, sınırlandırdı ve Rusya’ya birçok yönden ciddi darbe vurdu. Ancak bütün bu baskılara rağmen Putin’in realist, pragmatik yaklaşımları ve karizmatik liderliğiyle süreci beklenenden çok daha iyi yönettiği söylenebilir.
Lavrov’un Minsk ziyareti ve Batı eleştirisi
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 26 Kasım 2020’deki Belarus ziyareti dikkat çekiciydi. Moskova Belarus’ta bir sosyo-politik krizin yaşanacağını çok önceden öngörmüştü. Putin Lukaşenko ile Soçi’de yaptığı bir toplantıda, anayasa düzenlemeleri ve reformlar yapması, iktidarı yumuşak bir geçişle devretmesi karşılığında ona sonuna kadar destek vereceğine dair söz vermişti. Lukaşenko burada verdiği sözünde durmadı, anayasa düzenlemelerini yapmadı, kendinden beklenen reformları da gerçekleştirmedi. Moskova şimdi Lukaşenko’ya gerekli reformları yapmadığı, entegrasyonu kâğıt üzerinde bıraktığı eleştirilerini yöneltiyor ki Lavrov da bu ziyaret esnasında bunu açık bir şekilde dile getirdi. Krizden çıkmak için bir an önce gerekli girişimlerin yapılması gerektiği konusunda uyarıda bulundu.
Avrupalı meslektaşlarının ABD önderliğinde, herhangi bir uluslararası kanuna ve kurala dayanmayan bir dünya düzeni konsepti benimsediklerini söyleyen Lavrov, sekreterliklerine varana kadar kendi kontrollerine aldıkları uluslararası kuruluşlar aracılığıyla, kirli metotlarla renkli devrimler yapmaktan kaçınmadıkları şeklindeki sert eleştirilerini de açık bir şekilde ifade etti. Fransa’da son dönemde kabul edilen kanunları, Almanya ve Fransa’daki protesto gösterilerine karşı bu devletlerin uygulamalarını örnek göstererek Batı’yı devamlı çifte standartlı olmakla, ikiyüzlülükle ve Rusofobi ile suçladı.
Sergey Lavrov Belarus’la ilişkilerin her alanda geliştirilmesi ve entegrasyon doğrultusundaki hedeflerinde bir değişikliğin olmadığı vurgusunu yaptı ki onun bundan farklı bir değerlendirme yapması da zaten beklenemezdi. Şu durumda Moskova’nın Lukaşenko aleyhinde bir tavır sergilemesinin Belarus’taki protestoculara güç katacağını herkes biliyor. Böyle bir tavır ülkedeki durumu daha da içinden çıkılmaz bir duruma sürükleyecektir.
Lavrov Rusya ve Belarus’a karşı Batı’nın düşmanca tavırlarını, her iki ülkenin iç işlerine karışma gayretlerini gördüklerini, Batılı liderlerin de zaten bunu açıkça ifade ettiklerini dile getirdi. AB’nin Belarus’un iç işlerine karışmasını, dostça olmayan tavırlarını net bir şekilde kınadı. Rusya ve Belarus’un çizgilerini değiştirmek için baskı yapıldığını söyleyen Lavrov, Batılı basın-yayın organlarının, resmi ağızların ültimatom tarzındaki üsluplarından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve ülkelerinin iç işlerine karışıldığı, toplumsal karışıklıkların çıkarılması için çalışmalar yapıldığı ve muhalefetin finanse edildiğine dair ellerinde çok sayıda delilin olduğunu belirtti. Rusya’ya uygulanan yaptırımları “kuralsız dövüşe” benzeterek bundan sonra Brüksel’deki yapılarla çalışılıp çalışılamayacağı sorusunun üzerinde durulması gerektiğine vurgu yaptı. Avrupalı meslektaşlarının ABD önderliğinde, herhangi bir uluslararası kanuna ve kurala dayanmayan bir dünya düzeni konsepti benimsediklerini söyleyen Lavrov, sekreterliklerine varana kadar kendi kontrollerine aldıkları uluslararası kuruluşlar aracılığıyla, kirli metotlarla renkli devrimler yapmaktan kaçınmadıkları şeklindeki sert eleştirilerini de açık bir şekilde ifade etti. Fransa’da son dönemde kabul edilen kanunları, Almanya ve Fransa’daki protesto gösterilerine karşı bu devletlerin uygulamalarını örnek göstererek Batı’yı devamlı çifte standartlı olmakla, ikiyüzlülükle ve Rusofobi ile suçladı. Yirminci yüzyılla birlikte dünyada her şeyin Batı merkezli değerlendirilmesi ve Batı’nın menfaatleri doğrultusunda, haksız da olsa Batı’nın lehine kararlar verilmesi sonucunda, bu ve benzeri eleştirilerin bütün dünyada Batı’ya karşı yükselen eleştiriler olduğunu da belirtmek gerekir.
Belarus Rusya için vazgeçilemez bir stratejik ortak ve müttefik ülke olmakla birlikte, Lukaşenko ile devam etmek riskleri arttırıyor. Rusya sınırlarında, yakın çevresinde yeni problemler istemediği gibi, artık bunların önünün alınması ve çözülmesi için daha aktif girişimlerde bulunuyor. Aslında Belarus özelinde bakıldığında, Lukaşenko döneminde ülkenin Rusya ile entegre olmak için ciddi programları vardı. Ülkenin geleceğinin Rusya ile birlikte kurgulandığı da bir sır değil. Ancak Belarus halkı başta anayasa olmak üzere değişim ve yenilik istiyor.
Lavrov’un Minsk’teki temasları öncesinde Rus basınında görülen “Lukaşenko ile yola devam edilemeyeceği”, “Moskova’nın artık sabrının tükendiği” yönündeki keskin değerlendirmeler Belarus başkanına açık bir işaret olarak değerlendirilebilir. Moskova’da Lukaşenko ile bundan sonra çalışmanın siyasi açıdan çok maliyetli ve riskli olduğu görüşünün ön plana çıktığı görülüyor. Lukaşenko’nun kendisinden beklenen reformları yapmamasından dolayı Belarus’ta her geçen gün sosyo-politik kriz derinleşiyor ve Rusya için durum kabul edilemez bir hal alıyor.
Lavrov’un ziyaretinden sonra Lukaşenko’dan beklenen açıklama geldi
Lavrov’un ziyaretinin ertesi günü, yani 27 Kasım’da Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko, yeni anayasanın yapılması sonrasında başkanlık görevinden ayrılacağını, yerine herhangi birini tayin etmeyeceğini, yapılacak demokratik seçim sonucunda halkın seçtiği kişinin başkan olması gerektiğini açıkladı. Fakat bu açıklamanın inandırıcı olduğunu söylemek zor. Muhalefet Lukaşenko’nun Nazarbayev gibi resmî bir statü alarak, iktidardan tamamen ayrılmayacağını düşünüyor ve Lukaşenko’nun anayasa reformu gerçekleşmeden görevden ayrılmasını istiyor. Yeni anayasanın onun kontrolünde hazırlanması durumunda, görevden ayrılsa bile, siyaset içindeki etkinliğini sürdüreceği bir anayasa hazırlatacağı fikrini savunuyor. Lukaşenko da mevcut anayasanın başkana çok geniş yetkiler sunduğunu, bu durumda kendisinden sonraki başkanın bu yetkileri kötüye kullanabileceğini ve yeni bir anayasa yapılıp bu anayasa ile seçime gidilmesi gerektiği görüşünü öne sürüyor.
“Bekle ve zamanı geldiğinde hamleni yap” taktiğini uyguluyor. Batı yanlısı iktidarların, Batı’nın güvenilir bir partner olmadığını anlamalarını sağlamaya çalışıyor. Bunun yanında, Sovyet dönemi ortak değerleri üzerinden yeni yöneticilerle ilişkiler tesis edip politikalarını devam ettirmeye gayret ediyor. Bugüne kadarki gelişmelere bakarak bu yöntemin genel olarak çalıştığı söylenebilir.
Sonuç olarak Rusya, Post-Sovyet ülkeleri arasında en güvenilir müttefiki olan ve batı sınırında yer alan stratejik ortağı Belarus’ta devam eden protestoların ülkeyi bir belirsizliğe sürüklemesini istemiyor. Lukaşenko’nun bu zamana kadar gerekli reformları ve anayasal düzenlemeleri yapmamasında dolayı olayların bu hale geldiğini düşünüyordu ve bu düşüncesini verdiği tepkilerle ortaya koydu. Lukaşenko da bunu anladı. Rusya Belarus’taki istikrarı kendi istikrarı olarak değerlendiriyor. Ülkede anayasal düzenlemenin yapılması ve 2021 yılında seçimlere gidilmesi bekleniyor. Ancak 9 Ağustos’taki seçimlere bakıldığında, en güçlü başkan adayı olarak Batı yanlısı Svetlana Tikhanovskaya görülüyor. Tikhanovskaya seçim sürecinde, başkan olması durumunda, bugüne kadar Belarus’un yaptığı tüm anlaşmaları yeniden gözden geçireceğini açıklamıştı. Tikhanovskaya’nın yapılacak seçimlerde başkan seçilmesi ihtimali Moskova’nın hayli canını sıkıyor.
Gerek Lukaşenko gerekse Rusya şüphesiz ki Belarus’ta güvendikleri birinin iktidara gelmesi için çalışacaktır. Lukaşenko’nun da şu anda bunun için zaman kazanmaya çalıştığı anlaşılıyor. Rusya Batı’nın hamlelerine karşı, bundan sonra sadece yeni başkan ve yöneticilerle değil, ülkedeki diğer unsurlarla da ilişkiler geliştirecektir. Rusya Batı’nın son dönemde seçimleri bir mücadele enstrümanına dönüştürerek yakın çevresindeki etki alanını kırmaya çalışmasına Lavrov’un yaptığı tarzda açıklamalarla beklenilmedik şekilde alt perdeden cevap veriyor. “Bekle ve zamanı geldiğinde hamleni yap” taktiğini uyguluyor. Batı yanlısı iktidarların, Batı’nın güvenilir bir partner olmadığını anlamalarını sağlamaya çalışıyor. Bunun yanında, Sovyet dönemi ortak değerleri üzerinden yeni yöneticilerle ilişkiler tesis edip politikalarını devam ettirmeye gayret ediyor. Bugüne kadarki gelişmelere bakarak bu yöntemin genel olarak çalıştığı söylenebilir.
BU ANALİZ 03.12.2020 TARİHİNDE ANADOLU AJANSI’NDA YAYINLANMIŞTIR.
LİNK:https://www.aa.com.tr/tr/analiz/belarus-ornegi-rusya-ile-bati-arasinda-bir-mucadele-araci-olarak-post-sovyet-ulkelerinde-secimler/2064219