KARŞIT TEPKİ KURAMI VE SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI

Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş
Koronavirüsü (COVID 19) salgınının önlenmesi için kamuoyuna evde kalmaları yönünde çağrı yapılırken ve sosyal mesafeye dikkat edilmesi gerektiği ısrarla vurgulanırken, 11 Nisan günü saat 00.01’den itibaren sokağa çıkma yasağı yönünde alınan karar kamuoyuna açıklandı. Üstelik bu karar, hiç beklenmedik bir anda, yasağın başlamasına iki saat kala ilan edildi. Saat 22.00 ile 24.00 arasındaki iki saatlik sürede insanlar şaşırtıcı bir biçimde sokağa çıkarak alışveriş yapabilmek için açık marketlerin önünde sosyal mesafeyi de göz ardı ederek kuyruklar oluşturdu.
Virüsün yayılma ve hastalığın bulaşma olasılığını bir anda katlayan bu davranış, sosyal bilimler bakışaçısıyla nasıl açıklanabilir? Bu soruya, Karşıt Tepki Kuramı (Reactance Theory) çerçevesinde cevap verilebilir.
Çocuklar neden bazen kendilerine söylenenlerin tam tersini yaparlar? İnsanlar neden bazen kendilerine bir iyilik yapılmasından hoşlanmazlar? Propaganda, neden çoğu zaman insanları ikna etmede başarılı olmaz? Ve komşunun bahçesindeki çimler neden hep daha yeşil görünür?
Bu sorulara cevap vermeyi amaçlayan psikolojik karşıt tepki (reaktans) kuramının Brehm (1966) tarafından tanıtılmasının üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçti. Karşıt tepki (özgürlüğün kaybedilmesinden veya tehdit edilmesinden sonra onu yeniden kazanmaya güdülenme olarak tanımlanabilir), insanların diğer insanlardan kaynaklanan sosyal etkilere direnmelerine yol açmaktadır.
Brehm’in bu konudaki ilk yayınından bu yana, karşıt tepki olgusu sağlık, pazarlama, politika ve eğitim gibi çok farklı alanlarda dikkat çekmiş ve çok sayıda temel ve uygulamalı araştırmaya yol açmıştır. Kuramın ilk kez öne sürüldüğü tarihten günümüze kadar 50 yılı aşkın bir süre geçmiş, bu süre içerisinde yapılan çalışmalar sonucunda karşıt tepkinin ne olduğu ve özgürlükler tehdit edildiği zaman psikolojik karşıt tepkinin bu süreçte nasıl bir rol oynadığı çok daha net bir biçimde anlaşılmıştır.
Karşıt tepki kuramına göre, genelde insanlar serbestçe davranışlarda (free behaviors) bulunma özgürlüğüne sahip olduklarını düşünürler. Ama insanların serbestçe davranamayacakları veya en azından böyle hissettikleri zamanlar vardır. Mağazada bir ürünü satıl almanız için ikna edilmeniz, öğrenim harcını ödemeye mecbur kalmanız, okulda cep telefonunu kullanmanızın yasaklanması, yöneticinizin istediği şekilde çalışmanız için eğitime alınmanız, istediğiniz gibi davranma özgürlüğünüze yönelik tehditlere örnek verilebilir. Böyle durumlarda karşıt tepki süreci işlemeye başlar.
Karşıt tepkinin ortaya çıkmasında şu koşullar önemlidir: Kişinin karar verme ve davranışta bulunma özgürlüğüne sahip olduğu inancı veya özgürlük beklentisi, özgürlüğe verilen önem, tehdit edilen özgürlüklerin miktarı, tehdidin yoğunluğu, özgürlüğümüze yönelik tehdit kaynağının yasal olup olmaması.
Karşıt tepki, insanların özgürce davranışlarda bulunma olasılıklarının tehdit edildiğini veya bu özgürlüklerini kaybettiklerini deneyimledikleri zaman ortaya çıkan sevimsiz (nahoş) bir güdüsel uyarılmadır. Karşıt tepki, kişiyi özgürlüğünü yeniden kazanması için güdüler.
Kurama göre karşıt tepkinin büyüklüğü, tehdit edilen özgürlüğün önemine ve tehdidin büyüklüğüne bağlıdır. Tehdit, içsel (kişinin kendisinden) kaynaklı veya dışsal (çevresel) kaynaklı olabilir. İçsel tehditler, belli bazı seçeneklerin tercih edilmesinden ve dolayısıyla da diğer seçeneklerin reddedilmesinden kaynaklanır ve bunlar kişinin kendi kendine yönelttiği tehditlerdir. Dışsal tehditler ise ya kişinin özgürlüğüne engel oluşturan ve kişisel olmayan durumsal faktörlerden dolayı ortaya çıkar ya da belli bir bireyi hedef alan sosyal etkileme girişimlerinden kaynaklanır.
Tehdit edilen kişiler genellikle rahatsızlık, öfke, saldırganlık ve düşmanlık hissederler.
Karşıt tepki durumundaki bu sevimsiz (nahoş) güdülenme, bir kişinin özgürlüğünü yeniden elde etmek için çoğunlukla heyecanların da eşlik ettiği bilişsel ve davranışsal çabalarla sonuçlanır. Davranışsal açıdan, tehdit edilen kişiler yasaklanan davranışları inadına yapabilirler (dolaysız restorasyon) veya bu şekilde davranan kişileri gözlemler ve onlara destek verebilirler (dolaylı restorasyon). Tehdit eden kişiyi saldırgan bir biçimde tehdidi ortadan kaldırmaya zorlayabilirler veya herşeyi akışına bırakarak düşmanca veya saldırgan bir biçimde davranabilirler. Bilişsel açıdan ise, insanlar tehdidin kaynağını küçümseyebilirler, sınırlandırılan özgürlüklerine daha da önem atfedebilirler veya dayatılan seçeneği daha da önemsizleştirebilirler.
Kuramda öne sürülen bu önermelerden hareketle, saat 22.00 ile 24.00 arasında olanlar bilişsel açıdan şu şekilde açıklanabilir:
(1) O saatte dışarı çıkan kişiler, virüs salgınını bir tehdit kaynağı olarak değerlendirmemiş, bu tehdidi küçümsemiş olabilirler.
(2) Alınan karar gereğince sınırlandırılmış olan sokağa çıkma haklarına her zamankinden daha fazla önem atfetmiş olabilirler.
(3) Kamuoyundan talep edilen evde kalma seçeneğini değersizleştirmiş olabilirler.
Kurama göre seçme özgürlüğünün sınırlanmasına yönelik bir tehdit karşısında gösterilen tepkiler, tehdidin kimden geldiğine göre farklılaşmaktadır. Tehdit eğer bizim grubun üyelerinden birinden (iç grup üyelerinden) kaynaklanıyorsa farklı bir tepkiye, diğer grup (dış grup) üyelerinden geliyorsa farklı bir tepkiye yol açmaktadır. Benzer bir biçimde, bireyci ve toplulukçu kültürlerde de seçme özgürlüğüne yönelik tehdit karşısında bireylerin tepkileri farklılaşmaktadır. Örneğin bir araştırmada (Graupmann ve ark., 2012), insanların özgürlüklerinin iç grup üyelerinden biri tarafından sınırlanmasının, bireyci kültürlerde toplulukçu kültürlere göre daha fazla karşıt tepkiye yol açtığı bulunmuştur. İç-grup üyelerinden kaynaklanan bir tehdit durumunda, bireyci kültürlerde insanlar yasaklanan seçeneği daha çekici değerlendirmektedirler, yani yasaklanan seçeneğin çekiciliği artmaktadır. Oysa toplulukçu kültürde tam tersine tehdit dış gruptan geldiğinde yasaklanan seçeneğin çekiciliği artmaktadır.
Kültürlerarası farklılaşma üzerinde 1970’li yıllardan beri yaptığı çalışmalarla tanınan Hofstede’e göre Türk toplumu bireyci olmaktan çok toplulukçu bir kültüre sahiptir. Bu durumda saat 22.00 – 24.00 arasında çok sayıda insanın şaşırtıcı bir biçimde sokağa çıkma davranışı iki şekilde açıklanabilir:
İnsanlar sokağa çıkma özgürlüğüne yönelik kısıtlamayı iç-grup kaynaklı (bizim yöneticiler tarafından getirilen bir kısıtlama) olarak algılamış olabilirler. Bu da özellikle bireyci kültürü içselleştirmiş kişilere sokağa çıkma davranışını daha çekici hale getirmiş olabilir. Eğer bu açıklama doğru ise, o saatte sokağa çıkan kişilerin büyük bir bölümünün “özerk benlik kurgusu”na sahip kişiler olmaları gerekir.
Saat 22.00 – 24.00 arasında sokağa çıkan kişiler, genellikle toplulukçu bir kültürü içselleştirmiş kişilerdir. Bu durumda insanlar sokağa çıkma özgürlüğüne yönelik kısıtlamayı dış-grup kaynaklı (bizim dışımızda gelişen çevresel koşullardan kaynaklanan kısıtlılık) olarak algılamış olabilirler. Yani sokağa çıkma yasağı ile hissedilen özgürlüğe yönelik tehdidin kaynağı dışsaldır. Dolayısıyla da dış kaynaklı bir tehdit karşısında yasaklanan davranışın (sokağa çıkma özgürlüğünün kısıtlanması) çekiciliği artmıştır.
Koronavirüsü (COVID-19) salgının önlenebilmesi için ileride sokağa çıkma yasağına benzer daha başka kısıtlamalar getirilebilir. Önemli olan, bu tür kararların ve uygulamaların kamuoyunca nasıl algılanabileceği ve nasıl karşılanabileceği üzerinde düşünmek ve bunun bilimsel yöntemlerle araştırılmasını teşvik etmektir. Bu yazının temel amacı da genç araştırmacıları bu yönde cesaretlendirmektir.