20.07.2019 15:48 Doç. Dr. Fahriye Emgili A- A+

SREBRENİTSA KATLİAMININ 24. YILDÖNÜMÜNDE; EMEKLİ TÜMGENERAL MEHMET ALİ ERDOĞAN’IN GÖZÜNDEN BOSNA SAVAŞI ( 1992-1995 )

SREBRENİTSA KATLİAMININ 24. YILDÖNÜMÜNDE; EMEKLİ TÜMGENERAL MEHMET ALİ ERDOĞAN’IN GÖZÜNDEN BOSNA SAVAŞI ( 1992-1995 )
 
SREBRENİTSA KATLİAMININ 24. YILDÖNÜMÜNDE;
EMEKLİ TÜMGENERAL MEHMET ALİ ERDOĞAN’IN GÖZÜNDEN BOSNA SAVAŞI ( 1992-1995 )
Bosna Savaşı’nda Türk Birliği Komutanı olarak görev yapan Emekli Tümgeneral Mehmet Ali Erdoğan’ın savaş yılları ve Boşnaklara yönelik katliamlarla ilgili görüş ve anılarını Mersin Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Milli Politikalar Enstitüsü Dış Politika Araştırmaları Merkezi uzmanı Doç. Dr. Fahriye Emgili’nin mülakatında okuyabilirsiniz.
1.Mehmet Ali Erdoğan kimdir? Kendinizi tanıtır mısınız.
1948 yılında Ankara’nın Polatlı ilçesi Avşar köyünde dünyaya geldim. Dedem Agan Karadan, 1902 yılında şu anki Karadağ Devleti’nin sınırları içinde olan Kolaşin bölgesinden Türkiye’ye göç etmiştir. Osmanlı Devleti’nin göçmen siyaseti gereği aile Samsun’a oradan Merzifon Gümüşhane köyüne bilahare Polatlı’nın Avşar köyüne yerleşmiştir. Köyümüzde okul olmaması nedeniyle ortaokulun son sınıfına kadar Türkiye’nin çeşitli yerlerinde akraba veya tanıdık dost aileler yanında okudum. 1963’te İstanbul Kuleli Askeri lisesine girdim 1966 yılında mezun oldum. 1966-1968 yılları arasında Kara Harp okulunda okudum. 1968 yılında Topçu Subayı olarak mezun oldum. 1969 yılında Polatlı Topçu okulunu bitirdim ve Batarya Komutanı olarak Türkiye’nin çeşitli birliklerinde görev yaptım (Diyarbakır, Urfa, Adapazarı, Sarıkamış) 1977 yılında Kara Harp Akademisine girdim ve 1979 yılında Kurmay Yüzbaşı olarak mezun oldum. çeşitli birliklerde Kurmay subay olarak ve Kurmay Başkanı olarak görev yaptım. 1987 yılında Kurmay Yarbay rütbesi ile eski Yugoslavya’ya Askeri Ateşe olarak atandım. 3 yıl bu görevi yürüttüm. 1991-1993 yılları arasında Kur. Alb. Rütbesiyle Genelkurmay istihbarat başkanlığında görev yaptım. 1993 yılında Adana’da Topçu Alayına komutan olarak atandım. 1994 Haziran ayında Türk Barış Gücünü Bosna’ya intikal ettirdim. Haziran 1995 yılı sonuna kadar Bosna’da Türk Barış Gücü Komutanı olarak görev yaptım. Aynı yıl Ağustos ayında Tuğgeneralliğe terfi ettirildim. 2001 yılında Tümgeneralliğe, 2005 yılında emekli oldum. Halen Ankara’da ikamet etmekteyim.
2. İlk olarak Bosna savaşı sırasındaki görevinize ilişkin söze başlayalım. Bosna Savaşında Birleşmiş Milletler bünyesinde Türk Birliğine komuta etmek görevini üstlendiniz. Boşnakların karşı karşıya kaldığı bu korkunç yıllar boyunca sizin göreviniz ne oldu? Türk birliğinin Bosna’ya gidişine nasıl karar verildi? Ve o süreç nasıl işledi? Türk Birliği Bosna’da hangi bölgelerde aktif şekilde görev aldı? Savaş dönemi Türk birliği kaç kişiden oluşmaktaydı?
Türk Birliği Bosna’ya Birleşmiş Milletlerin kararıyla gitmiştir. Kararın Birleşmiş Milletlerden çıkartılması için yaklaşık bir yıl çaba harcanmıştır. Dönemin cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel ve Başbakanı Sayın Tansu Çiller’in çok yoğun gayretleri olduğuna tarih tanıklık etmektedir. İngiltere, Fransa ve Almanya Türkiye’nin Balkanlara (Bosna’ya) asker göndermemesi için uzun süre ayak diremişlerdir. Bunun sonucu olarak Türk Birliğinin bölgeye gönderilmesi süreci bir yıl geciktirilmiştir (ancak 1994 yılında). Bu ülkeler; gerekçe olarak Türk Birliğinin Birleşmiş Milletler görev gücü olarak tecrübesinin ve eğitiminin olmadığını, ayrıca dindaş ve soydaş Boşnakların yanında taraf tutacağı (tarafsız kalmayacağı) savlarını ileri sürüyorlardı. Türk Birliği Bosna-Hersek’te Zenica şehrine konuşlanmıştır. Sorumluluk alanı kaba hatlarıyla Zenica şehrinin idari sınırları ile örtüşüyordu.
Boşnak halkı, Türk askerlerini hayranlıkla karşıladı. Ülkede durum çok zor olduğundan, kurtuluşu ülkemizin askerlerinde görüyorlardı. Boşnak halkının çektiği acıları tarif etmek mümkün değildi; her gün top ateşi, yiyecek sıkıntısı, genel güvensizlik, her tarafta ölüler…
Türk Birliğinin personel sayısı 1 Mekanize  Taburu., 1 Lojistik Taburu, 1 Karargah. Bölüğü olmak üzere personel yaklaşık 1700-2000 kişi civarında olmuştur. Lojistik tabur bünyesinde karayolları, devlet su işleri, PTT ve diğer kuruluşlardan sivil unsurlar ve çeşitli iş makineleri bulunmaktaydı.
3.Türk birliğinin Bosna-Savaşındaki rolü hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Genel hatlarıyla birliğimizin görevi; bölgede yaşayan Boşnak, Hırvat, Sırp sivillerin güvenliğini temin etmekti. Birleşmiş milletler tarafından sağlanan gıda maddelerinin güvenli bir şekilde bölgeye intikalini ve dağıtımını temin etmekti. Bu ana görevin dışında insani yardım kapsamında birliğimiz etnik ve dinî mensubiyete bakılmaksızın tüm sivillere sağlık, alt yapı, eğitim ve gıda yardımlarında bulunmuştur. Özellikle okulların ve ibadet yerlerinin onarılmasına, çocuklara eğitim desteği sağlanmasına öncelik verilmiştir. Türk Birliği tarafsız davranamaz iddiasında bulunan batı ülkeleri bizim bir Katolik kilisesini onarmamız ve faaliyetin Fransız basınında geniş yer vermesi karşısında adeta şok ve mahcup olmuşlardır. Bunun yanında İngiltere Tugayının sorumluluk bölgesinde bulunan bir Hırvat köyünün (bize komşu) Birleşmiş Milletler barış gücüne dilekçe vererek köyün Türk Birliği sorumluluk bölgesine verilmesini istemeleri, Birleşmiş Milletler çevrelerinde uzun süre konuşulmuştur. Birliğimizin insani görevler kapsamında yaptığı faaliyetlerin detayları şu şekilde sırlanabilir; 1994 yılının Temmuz ayında Bosna-Hersek’e gelip Zenica şehrinde konuşlanan Türk Birliği Bosna-Hersek’te hemen insani yardım fonunu oluşturmuştur. Bu fon sayesinde, savaşın ıssızlaştırıp mahvettiği Bosna-Hersek’in alt yapısı yenilenmiş, yoksulluk giderilmeye çalışılmıştır. Bu fona kendi gelirlerinden, bütün askerler, yedek subaylar, subaylar ile sivil memur ve görevliler katkı sağlamış (yaklaşık iki milyon mark) ve oluşturulan fon sayesinde, hangi dini temsil ettiğine bakılmaksızın, yüksek değer taşıyan yapıların onarımı için finansman sağlanmıştır.
Ayrıca Türk Birliğinin bölgedeki diğer bazı faaliyetleri şunlardır:
-Zenica şehrinde bulunan Sultan Ahmet Camii ve medrese binalarını, Zenica şehrinde  bulunan Ortodoks Kilisesisini, Zenica bölgesinde yer alan üç adet Katolik Şapelini, Bosna Halk Tiyatro Binasını, Dört adet Spor merkezini, Mültecilere ait dokuz adet kamp binasını,
-Yaklaşık 40 km.lik yolların onarılması, Yirmi altı ilkokul, on sekiz ambulans temini, yüz kadar evin onarılması, dört adet mezarlığın etrafının duvarlarla çevrilip, yollarının yapılması, yerel su taşıma kanalları, Saraybosna’da çocukların çeşitli gereksinimlerinin karşılandığı okul inşaatları.
-Zenica yakınlarında yer alan, Bilino Polje Mülteci kampının olduğu toprakların sebze yetiştiriciliği için kazılıp hazırlanması, çeşitli giysilerin dağıtılması,
-Okullara, dört tır dolusu bilgisayar ve gerekli araç ve gerecin dağıtılması,
-Mültecilerin kaldığı bütün kamplar ile altı civar köyüne sağlık hizmetlerinin sunulması, mülteciler ile yoksullara 60 ton gıda yardımı, on bir okul, altı mülteci kampı ve beş çocuk yurdunda kalan kişilere (1.095) mayın ve buna benzer patlayıcılardan korunma eğitimi verilmesi.
-Ayrıca Türk tugayı tarafından oluşturulan sağlık merkezlerinde 100.000 hastaya tıbbi müdahale yapılmıştır.
4.Bosna savaşında neler olup bittiğinin farkında olmadığımızı ve savaşın acılarının yeterince Türkiye’de anlatılmadığını düşünmekteyim. Sizin bir komutan olarak savaşa dair aklınızda ve yüreğinizde kalanlar nelerdir? Ya da sizi en çok etkileyen olaylara ait neler söyleyebilirsiniz?
Savaşlar yıkım, sefalet, açlık, yokluk, acı ve çaresizliğe sebep olur. Savaşların da bir hukuku ve adaleti olur. Genellikle birbirine denk kuvvetler arasında cereyan eder. Bosna’daki savaş ellerinde hiçbir askeri silah, araç ve gereci olmayan Boşnaklara, Avrupa’nın üçüncü büyük silahlı kuvvetlerine sahip eski Yugoslavya’nın tüm silahlarını ellerinde bulunduran Sırplar ve Hırvatların saldırması şeklinde cereyan etmiştir. Savaşla ilgili olarak sorunun başında bahsettiğim tüm olumsuzlukların yanında yüreğimi en çok acıtan bütün annesiz ve babasız kalmış günahsız küçük çocukları görmek oldu. Bu çocukları ziyaretlerimden sonra sabaha kadar uyuyamadığım pek çok gece oldu. Boşnak askerlerin kahramanlığından uzunca bahsetmeyeceğim. Sadece şu kadarını belirteyim sahip oldukları hafif silahların yarısını ağır silahların (tank-top) tamamını savaşarak Sırplardan ele geçirdiklerini söylemem yeterli olacaktır. Dikkatimi çeken diğer hususlar; savaş koşullarına rağmen sivil halkın kılık kıyafetinin pejmürde olmadığı  (dilencilik yapan tek bir insan görmedim), Birleşmiş Milletler gıda dağıtım noktalarında son derece medeni tavırlar sergiliyorlardı.
5.Katliam öncesi Bosna’daki durum nasıldı? Sırebrenitsa’da ya da başka bir şehirde Böylesine büyük bir şeyin yaşanabileceği yönünde işaretler görüyor muydunuz? Srebrenitsa’da neler oldu?
Srebrenitsa Boşnak ordusunun kontrolü altında olan bölgenin oldukça uzağında Bosnalı Sırpların bulunduğu bölgede yer alan bir kasabadır. Savaş sırasında Bosna ordusu o bölgeye gerekli yardım yapmadığı için Birleşmiş Milletler tarafından 1993 yılında Güvenli Bölge olarak ilan edilmiş ve bölgeyi koruma görevi de Hollanda Barış Gücü taburuna verilmiştir. 1995 yılının başından itibaren savaşın dengesi değişmeye başlamış, Boşnak ordusu cephenin her yerinde başarılar kazanmaya başlamıştır. Bosnalı Sırplar askeri üstünlüklerini kaybetmişlerdir. Bu durumu değiştirmek ve Sırp ordusuna moral kazandırmak, Boşnaklara bir darbe indirmek için korumasız Sırebrenitsa şehri kurban edilmiştir. Sırplar savaşın son zamanlarında sıkıştıkça her türlü hukuksuz ve gayri ahlaki yola başvurmaya başlamışlardır. Dolayısıyla Sırpların böyle bir harekâta başvuracağı bekleniyordu. Ancak beklenmeyen husus Birleşmiş Milletlerin namusuna terk edilen korumasız bu şehrin taarruza uğradığında Birleşmiş Milletlerin müdahale etmemesiydi. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç defalarca Sırebrenitsa’da durumun kötüleştiğini her an katliamın olabileceği konusunda Birleşmiş Milletleri uyarmasına rağmen maalesef Birleşmiş Milletler kayıtsız kalmıştır. Orada yaşanan olayı kısaca şöyle özetleyebilirim: 1993 yılında Sırebrenitsa’nın Güvenli bölge ilan edilmesini müteakip, şehri koruyan halkın silahları Birleşmiş Milletlere teslime edilmiş, bir kısım savaşçılar da silahlarıyla birlikte gizli yollardan Bosna ordusunun bulunduğu bölgeye geçerek orada savaşmaya devam etmişlerdir. Özet olarak bölge tamamen silahsızlandırıldı. Bosna Sırp ordusu komutanı Ratko Mladiç 8 Temmuz 1995’den itibaren Sırebrenitsa’da ki çemberi iyice daraltmaya başladı. Sıkışan halk çareyi Sırebrenitsa yakınlarındaki Potaçari’deki, Hollanda Barış Gücü Birliği karargâhına sığınmakta buldu. Kadın ve çocuklar yaklaşık 25 bin kişi silahsız erkeler dağ yollarından ormanlık araziden Bosna ordusunun kontrolünde olan Tuzla şehrine doğru yola koyuldular. Bu silahsız insanların çoğu yolda Sırp Birlikleri tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüşlerdir. 11 Temmuz günü Sırp ordusu komutanı Ratko Miladiç Hollandalı Birlik Komutanından kendisine sığınan sivilleri teslim etmesini istemiş, maalesef söz konusu komutan kamptaki sivilleri Sırp Komutana teslim etmiştir. Sırplar kampta bulunan erkekleri ailelerinden ayırarak Birleşmiş Milletler askerlerinin gözü önünde öldürmüşlerdir. Kadın ve çocukları kamyon ve otobüslere bindirerek Tuzla bölgesine göndermişlerdir. Bu intikal sırasında tarihin en iğrenç olayları yaşanmıştır. Sonuç olarak bu olayda 8 binden fazla kişi hayatını kaybetmiş ve soykırıma uğramıştır.
6.Uluslararası Adalet Divanı, Bosna’da yaşananları soykırım olarak kabul etti mi?
Birleşmiş Milletler yargı organı Adalet Divanı 2007 yılında Sırebrenitsa’da yaşanan olayı 7 maddelik bir kararla “soykırım” olarak kabul etmiş, ancak Sırbistan devletinin soykırım yapan devlet olarak suçlamamış, sadece bölgede yaşanan soykırım olayında yeterli tedbir alamadığı için kusurlu bulmuştur. Hollanda’nın Lahey şehrinde uluslararası adalet divanının nezaretinde harp suçlularını yargılamak amacıyla kurulan “Eski Yugoslavya uluslararası ceza mahkemesini; başta Sırbistan Devlet Başkanı Miloşeviç, Bosna-Hersek Sırp Cumhuriyeti Başkanı Karaciç, Bosna-Hersek Sırp Ordusu komutanı General Ratko Miladiç olmak üzere 161 kişiyi yargılamıştır. Miloşeviç hapisteyken intihar etmiştir. 2016 yılında mahkeme General Ratko Mladiç’i soykırımdan ve insanlığa karşı suç işlemekten suçlu bularak müebbet hapis cezasına çarptırmıştır. Yargılanan 161 kişinin çoğunlukla Sırp ve Hırvat General, subay ve astsubay ya da polis şefi ve siyasilerden 90 kişisi hüküm giymiştir. Bunlar arasında hiçbir Boşnak siyasî veya General bulunmamaktadır.
7.Kuşatma altındaki Saraybosna'nın dış dünyaya açılan tek kapısı kurtuluş tüneli ne amaçla açıldı?
Tamamen Kuşatma altında olan Saraybosna’nın adeta nefes borusu olmuştur. 3.5 yıl Saraybosna’da yaşayan insanlar bu tünelden sağlanan son derece kısıtlı malzemelerle hayatlarını idame ettirmişlerdir. Bu tünel kazılmasaydı Saraybosna bir yıl dahi dayanamazdı.
8.Boşnakların bilge lideri Aliya İzzetbegoviç ile tanışma fırsatınız oldu mu? Türk birliği komutanı olarak temaslarınız oldu mu? Ya da daha çok hangi komutanlarla diyalog halinde idiniz?
Rahmetli, Aliya İzzetbegoviç ile tanışma fırsatım olmadı zîrâ Aliya İzzetbegoviç Devlet Başkanı olarak Saraybosna’da bulunmak zorundaydı. Saraybosna tamamen Sırplar tarafından kuşatma altındaydı. Yurtdışı toplantılarına BM’in temin ettiği Hava araçlarıyla gidip gelebiliyordu. Bunun dışında cephede herhangi bir birliği ziyaret edeceği zaman Hava alanının altından kazılan tüneli kullanarak çok zor şartlarda birlikleri ve milleti ile temas sağlayabiliyordu. Türkiye ile diyalog Saraybosna’da bulunan Türkiye Cumhuriyeti Büyük Elçiliği kanalı ile oluyordu.
9.Boşnaklara silah ambargosu neden uygulandı ve ne kadar devam etti? Bu acımasız savaşa karşı Boşnaklar nasıl karşı koydular? Türkiye Silah Operasyonları Yaptı mı?
Silah ambargosu aslında çatışan bütün taraflara (Sırp-Hırvat-Boşnak ) uygulanmaya koyuldu. Ancak fiiliyatta sadece Boşnaklara uygulandı. Zira; Bosnalı Sırplar eski Yugoslavya Ordusundan kalan tüm hafif ve ağır silahlara sahipti. Hiçbir ilave silaha ihtiyaç yoktu. Silah dışında ihtiyaç maddelerini Yunanistan ve diğer devletlerden Sırbistan kanalı ile temin edebiliyorlardı. Bosnalı Hırvatlar da Hırvatistan devletinin elinde bulunan silahları kullandılar. Ayrıca, Almanya, Avusturya ve Macaristan’dan da yardım alıyorlardı. Bosnalı Müslümanların da ellerinde yeteri derecede hafif silah yokken ağır silah (tank-top-uçak) neredeyse yoktu. Ambargonun konması Boşnaklar için tam bir felaket olmuştur. Zira etrafı Sırp ve Hırvatlarla çevirili olduğundan legal yollardan yardım almaları mümkün değildi. Peki, Boşnaklar ellerinde silah yokken bu kurutuluş savaşını nasıl kazandılar. Hafif silah ve mühimmatı bir kısım Müslüman ülkelerinden temin ederek gizli yollarla Bosna içine sokarak halkı silahlandırmışlardır.  Savaş sırasında kullandıkları ağır silahların tamamını Sırp birliklerinden savaşarak ele geçirmişler ve onlara karşı kullanmışlardır. Bu anlamda Bihaç bölgesinde hem Sırplara hem Hırvatlara karşı savaşan General Atıf Dudakoviç (savaş başladığında Binbaşı rütbesinde bir topçu subayı idi) çok büyük başarılar elde etmiştir. Dudakoviç yaptığı başarılı operasyonlarıyla hem kendi ülkesinin hem de savaşan diğer tarafların hayranlığını kazanmıştır.
10.Şunu anlamakta zorlanıyorum. Sonuçta katliam yapılan bölgeler BM güvenli bölgeleri değil miydi? BM neden müdahale etmedi?
Birleşmiş Milletler Hava gücü ile müdahale etseydi kesinlikle önleyebilirdi. Ancak Bosnalı Sırplar Birleşmiş Milletlerin müdahalesini önlemek en azından geciktirmek için Sırebrenitsa’ya saldırmadan önce bölgede görevli BM askerlerinden (çoğu subay) 25 kişiyi rehin alıp bölgedeki çeşitli cephaneliklerin  önlerinde direklere bağlayarak yapılacak bir hava harekatında BM görevli askerlerinin hayatını kaybedeceği tehdidi ile batılı güçleri hava harekatı uygulaması için tereddüde düşürdüler nitekim Sırebrenitsa soykırımın önlenememesinin tüm sorumluluğunu Hollandalı Birlik komutanı ve askerlerine yüklemeye çalışan çevrelere karşı Hollanda’nın eski Savunma Bakanı ; 1995 yılı mayıs ayı başında Fransa-İngiltere ve ABD arasında kendi personellerinin hayatını riske atmamak için (Sırplar tarafından rehin alınıp cephaneliklerin önünde direklere bağlanan personel) Bosnalı Sırplara karşı Hava Kuvvetlerinin kullanılmaması kararı aldıklarını ileri sürmüşlerdir. Bu konu açıklığa kavuşturulamamıştır. Ancak şahsi kanaatim; bu soykırım Hollandalı Birlik Komutanı feraseti cesareti gösterip karşı koysa idi Sırplar bu cesareti gösteremezlerdi. Ayrıca Sırplar Batılı BM personelini rehin alarak Batılı ülkelere blöf yapmışlardır. BM Hava gücünü kullanma kararı alsaydı Sırebrenitsa soykırımını kesinlikle önler ve bitirirdi.
11.Hollanda'nın Sırebrenitsa'da yaşananlarda rolü neydi?
Sırebrenitsa soykırımında Hollanda Birliğinin rolünü daha önceki sorularda cevapladım. Kısacası burada yaşayan silahsız sivil ve masum vatandaşları koruma ve güvenliğini sağlama görevi olan bir birliğin hiçbir direniş göstermeden bu insanları Sırplara teslim etmeleri tam bir korkaklık ve ihanet olmuştur. Ancak BM’lerin de sorumluluk ve ihmalleri Hollandalı Birliklerden daha fazlaydı. Bosna savaşının 3,5 yıl gibi uzun bir zaman devam etmesinde Avrupa devletlerinin yetersizliği ve beceriksizliği rol oynamıştır.
O yıllarda Avrupa’daki siyasî iklim ve eğilim öyleydi.
12. Bosna’da savaş neden uzun sürdü?
Avrupa devletleri Avrupa Birliği olarak biz Avrupa’nın güvenliğini sağlayabiliriz şeklindeki düşünceyle Barış gücü teşkilinde Avrupa ABD’yi karıştırmadılar. ABD’yi de savaşa uzun süre müdahale etmeyerek Avrupa’nın kendisi olmadan bir iş yapamayacağını göstermiştir. Ancak Sırebrenitsa soykırımı bütün dünyada büyük yankı uyandırmasından sonra Birleşmiş Milletler ve ABD’nin önderliğinde savaşa Nato’nun müdahalesine karar vermiştir. 30 Ağustos 1995 tarihinde NATO Sırplara karşı “Kararlı Güç Harekâtı”nı başlattı Harekât Eylül 1995’de sona erdi. Harekâta ABD Kara Birlikleri ve yaklaşık 15 ülkeden 400 savaş uçağı iştirak etti. Çok sayıda Sırp hedefi vurularak Sırplar barışa zorlandı 22 Kasım 1995 Dayton Barış anlaşmasıyla savaş sona erdi Antlaşma 14 Aralık 1995’de imzalandı.