Barzani-PKK Rekabeti Arasında Unutulan Türkmenler
Terör örgütü Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile Barzani yönetimi arasındaki ilişkilerin köklü bir geçmişi var. PKK’nın kurulduğu ilk dönemlerde Barzaniler, bu terör örgütü ile anlaşmalar yaptı. Daha sonra PKK’nın elebaşı terörist Abdullah Öcalan, Mesud Barzani’nin abisi İdris Barzani ile anlaşınca PKK, Kandil’e yerleşti. Ancak 1990’lı yıllarda Türkiye ile işbirliği yapmanın, PKK ile işbirliği yapmaktan daha kârlı olması nedeniyle Mesud Barzani PKK’ya karşı operasyonlarda Türkiye’ye destek vermeye başladı. Barzani yine de PKK ile olan ilişkilerini koparmadı. Belli dönemlerde çatışmalar yaşansa da Barzani, Talabani ve PKK arasında brakuji anlaşmaları yapıldı. Bra-kuji, Kürtçede bra (kardeş) ile kuji (öldürme/katletme) kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Yani taraflar birbirlerini kardeş olarak gördüklerini kabul etmekte ve kardeşin kardeşi öldürmeyeceğine dair söz vermektedir.
2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Irak’ı işgali ile birlikte güç boşluğu oluştu. Barzani ve Talabani artık açık bir şekilde ABD tarafından destekleniyordu. Çuval Olayı’nın yaşandığı süreçte Türk askerinin maruz kaldığı hakareti, Barzani ve Talabani taraftarları coşkuyla karşıladı.[1] Böyle bir ortamda PKK ise tekrardan güçlenme imkanı buldu. Türkiye’de PKK’nın demokratik zemine çekilmesi için Çözüm Süreci başlatıldı. Ayrıca bölgede Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD/DAEŞ) terör örgütünün ortaya çıkması, PKK ile peşmergelerinin beraber harekete etmesinin önünü açtı. Mesud Barzani’nin oğlu Mesrur Barzani yaptığı bir açıklamada, PKK’yı hiçbir zaman terör örgütü olarak görmediklerini ve Avrupa Birliği’nin (AB) terör listesinde kalmasını desteklemediklerini dile getirdi.[2] Söz konusu sıcak ilişkilerle beraber IŞİD/DAEŞ’le mücadele bahanesi sayesinde PKK, coğrafi olarak yayıldı ve Kerkük’e kadar girdi. Kerkük’ü Barzani ve PKK ile yakın ilişkilere sahip Kürt kökenli eski Vali Necmeddin Kerim’in de yönetiyor olması, Türkmenlerin üzerindeki baskıyı arttırdı. Hatta PKK ve peşmerge, Türkmenlerin Türkçe konuşmasını bile yasakladı[3].
Çözüm Süreci’nin bozulmasıyla Türkiye, Temmuz 2015’te terör örgütü PKK’ya karşı tekrar askeri güç kullanmaya başladı. Yaklaşık beş yıllık süreçte PKK’ya karşı verilen mücadelede önemli başarılar elde edildi. PKK’nın Türkiye içindeki militanlarının sayısı 320 civarına düştü.[4] Terör örgütü, Türkiye’ye saldıramaz ve SİHA’ların sağladığı avantaj sayesinde mağaralardan çıkmaz hale geldi. Bunun üzerine terör örgütü, varlığını korumak için Irak’ın içlerine doğru çekildi.
PKK, aldığı darbeler karşısında 10 binden fazla terörist kaybına uğrarken; Türkiye’nin bölgedeki müttefiklerine ya da işbirliği yaptığı aktörlere saldırmaya başladı. Bu saldırılarda temel olarak Türkmenler ve Barzani hedef alındı. Öncelikle Barzani’ye bakıldığında PKK, kaldığı zor durum nedeniyle Barzani yönetimini suçladı. Çünkü PKK’ya göre Barzani, Türkiye’ye yardım ederek Kürtlere ihanet etmekteydi. Barzani yönetimi ise PKK’nın terör faaliyetleri nedeniyle Türkiye’nin Irak topraklarına girmesine yol açtığını savundu. Bununla birlikte iki taraf arasında Irak’ın kuzeyinde bir nüfuz rekabeti söz konusudur. PKK, bölgede kendisine ait bir alan oluşturmaya çalışırken; Barzani ise Süleymaniye bölgesini tartışmasız bir şekilde kontrolü altına almak istemektedir. Bununla birlikte PKK’nın Kuzey Irak’tan çıkarılmasında rol oynayacak olan Şengal Anlaşması’nın Bağdat ile Barzani yönetimi arasında imzalanması tansiyonun daha da artmasına yol açtı. Taraflar hem birbirine saldırırken hem de birbirini suçladı ve bu konu, Türk medyasında da geniş yer buldu. Ancak Türkmenler, bu süreçte ikinci planda kaldı.
Kısa bir süre önce Irak Türkmen Cephesi (ITC) Başkanı Erşat Salihi, PKK’nın Kerkük’te Türkmenlere saldırdığını açıkladı. Salihi, açıklamasında şunları dile getirdi:[5]
“Maalesef PKK terör örgütü son dönemde Irak Türkmenlerinin can güvenliğini tehdit ediyor. Suikast saldırıları, Türkmenlerin özellikle iş yerlerine yönelik tehditler gerçekleşiyor. Türkmenlerin tehdit edilmesi, özellikle Türkmen cephesine yönelik suikastların arkasında PKK terör örgütünün arkasında olduğu belli. İki yıl önce ofis müdürümüz terör örgütü tarafından öldürüldü. Ancak emniyet güvenlik güçleri bunu ortaya çıkartmakta sınıfta kaldı. Bu durum Iraklı yetkililerin de bilgileri dahilinde. Son günlerde de terör örgütü uyuşturucu madde ticaretini Kerkük ve yakın bölgesine taşıdı. Biz bunları bilgi ve belgelere dayalı olarak konuşuyoruz… Terör örgütü Sincar’dan çıkartıldığı zaman Mahmur’a getirilebilirler, o bölge Kerkük’e çok yakın.”
PKK’nın Irak’taki Türkmenlere olan saldırılarına bakıldığında, söz konusu saldırıların Türkiye’nin çeşitli sınır ötesi operasyonları sırasında da gündeme geldiği bilinmektedir. Örnek olarak Salihi, Türkiye’nin terör örgütlerine karşı sınır ötesi harekâtlarını desteklediklerini dile getirdikten sonra PKK, Haziran 2020’de Kerkük’te Türkmen Şehitliği’ne saldırdı. Saldırıda Türkmen bayraklarına zarar verilirken; PKK paçavraları asıldı. Bununla birlikte Talabani’nin PKK’yı masum göstermeye çalışması, Arapları etkiledi.[6] Sonuç olarak Türkmenler Irak’ta yalnızlaştırıldı ve sesleri bastırılmaya çalışıldı.
Salihi’nin yaptığı açıklamaya bakıldığında, öncelikle PKK’lıların Mahmur’a getirilmesi, Türkmenlerin ve Kerkük’ün güvenliğini tamamıyla tehdit edecektir. Türkiye karşısında ağır darbeler alan etnik-milliyetçi terör örgütü PKK’nın Irak’taki güç boşluğundan faydalanarak Türkmenlere saldırması söz konusudur. Bu bölgedeki demografik yapının bozulması, PKK’dan cesaret alan grupların Türkmenlere ait arazilere el koyması ve Türkmenlerin çıkarlarını savunan Türkiye ile yakın ilişkiye sahip isimlere suikast girişimlerinde bulunulması gibi birçok olaya neden olabilir. Buna benze vakalar, peşmerge ile PKK Kerkük’teyken yani Ekim 2017 öncesi yaşanmıştı.
Diğer yandan uyuşturucuya dair söylemler de gözden kaçırılmamalıdır. ITC Türkiye Temsilcisi Mehmet Tütüncü, Irak’ta en çalışkan ve en başarılı gruplarından birinin Türkmenler gençler olduğunu ve gelecek vaat ettiklerini belirtmektedir. Irak’ta eşitliğe, liyakate ve adalete dayalı bir sistem kurulması halinde Türkmenlerin üst kadrolara geleceğini vurgulamaktadır.[7] Söz konusu sağlıksız düzen Irak’ta yönetimin, bakanlıkların ve gelirlerin etnik ve dini yapılar arasında adaletsiz bir biçimde paylaştırılmasına yol açmakta ve siyasi arenada yalnızlaştırılan Türkmenlerin elini zayıflatmaktadır. Örneğin Irak’ta Kürtler cumhurbaşkanı, Şiiler başbakan olurken Türkmenler ise kısa süre önce bir bakanlığı büyük mücadelelerle almıştır. Türkmen gençlerin başarılı olması, Türkmen davasının güçlenmesine ve Kürtlerin etkisinin azalmasına neden olacağı için PKK, uyuşturucu ile Türkmen gençlerini zehirlemektedir.
Neticede Türkmenlerin güvenliğinin mühim bir mesele olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu kapsamda Başika’da ki Türk üssünde Türkmenlere çeşitli eğitimlerin verilmesinin ilerleyen dönemde gündeme gelebileceği öngörülebilir. Irak’ta Türkmenlerin değil; PKK, Barzani ve Talabani gibi grupların ayrılıkçı politikalar uyguladığı da göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle Irak toplumundaki bazı kesimlerde bulunan Türkmen algısına ilişkin olumsuz değerlendirmelerin somut bir dayanağı yoktur. Ayrıca Türkmen gençlerin eğitim süreçleri de dikkat çekilmesi gereken bir husustur. Son olarak Türkiye Türkleri ile Irak Türkmenlerinin kader birliği de dile getirilmelidir. Çünkü Ankara’nın güvenliği, kadim Türk şehirleri olan Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu ve Musul’dan başlamaktadır.
[1] Micheal Todd, Çuval!, çev. Murat İnceayan, Doğan Kitap, İstanbul 2007, s. 30-31.
[2] Güven Özalp, “AP’de ‘Kürdistan Dostluk Grubu’”, Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/ap-de-kurdistan-dostluk-grubu-27518487, (Erişim Tarihi: 07.01.2021).
[3] Haziran 2019’da Irak’a düzenlediğim gezi sırasında Kerküklülerle yaptığım görüşmelerden.