TÜRK DIŞ POLİTİKASI AÇISINDAN RUSYA İLE İLİŞKİLERİN GELECEĞİNİ YORUMLAMAK
Rusya Federasyonu bir kara devletidir ancak Baltık Denizi ve Karadeniz üzerinden denizlere açılmıştır. Rusya’nın küresel bir güç olarak varlığı denizlere erişimiyle yakından ilgili olduğu için bu iki deniz ve buradaki etkinliği Rus dış politikasının temel unsurlarından birisidir. Rusya 17-18. yy’dan sonra bu durumu görmüş ve politikasında bu konu oldukça büyük bir ağırlık taşımıştır. 19. yy Rus siyaseti ise tamamen bu iki denizdeki hâkimiyetiyle ilgilidir.
Rusya açısından deniz gücü olmanın en büyük belirleyicisi Baltık Denizi’nde ve Karadeniz Bölgesi’ndeki etkinliğidir. Rusya’nın Adriyatik Denizi’nden Kuzey Kutbu’na erişimi olmasına karşın o bölge buzullarla kaplı olduğu için çok fazla kullanılamıyor. Ancak iklim değişikliği sebebiyle ilerleyen yıllarda daha çok kullanılacağı da söylenilmektedir. Pasifik’teki Vladivostok da önemli bir erişim noktası ancak Rusya’nın klasik dünyaya eski dünyaya Avrupa, Asya ve Afrika’ya erişimi bu iki denizden oluşuyor. Bundan dolayı Rusya buralardaki etkinliğini arttırmaya gerek günümüzde gerekse de tarih boyunca çok büyük önem vermiştir.
Rusya ile Ukrayna hem birbirine çok yakın hem birbirinden farklılaşmış iki devlet ve toplumdur. Bunda belirleyici olan en önemli faktör Ukrayna’da ulus inşası ve devlet inşasının çok geç başlaması ve Rus İmparatorluğu’nun etkisiyle gelişmiş olmasıdır. Bu çerçevede Rusların kendilerine göre Büyük Rus Milliyetçiliği dedikleri bir teori var. Buna göre bir beyaz Ruslar kendilerine Büyük Rus, Ukraynalılara da Küçük Rus diyorlar. Rusya bu yaklaşımla Ukrayna’ya bakıyor. Kendinden kabul ederek, Ukrayna’nın Rusya’dan farklı hareket etmesini pek uygun görmüyor. Ukrayna açısından baktığımızda ise durum biraz karışık. Çünkü Ukrayna’da esasen üç farklı etki söz konusu. Bir tanesi Ukrayna’nın doğusundaki Rus etkisidir. Bu bölgedeki insanlar aşağı yukarı Rus gibi düşünüyorlar, kaderlerinin bir olduğunu kabul ediyorlar bundan dolayı da Rusya’yla sorun istemiyorlar. Güneyinde, tarihi olarak biliyorsunuz burası Kırım Tatarları’nın olduğu bölge, Türk etkisi Osmanlı etkisi çok güçlü. Bir de kuzeyi ve batısı, daha büyük bir kesim. Özellikle Ukrayna’nın batı bölgelerinde çok ciddi bir Rus karşıtı damar var. Özellikle Polonya, Litvanya ve hatta Romanya’nın etkisiyle farklı bir milliyetçiliğin geliştiği görülüyor. Batı Ukrayna’da Liviv Bölgesi’nde özellikle Rus karşıtı Ukrayna kimliği çok güçlüdür. O yüzden Ukrayna kendi içinde biraz bölünmüş parçalanmış bir kimlik yapısına sahiptir.
KERÇ BOĞAZI GERGİNLİĞİ
Rusya meselesi Ukrayna içinde çok ciddi şekilde tartışılan bir konudur. Tabiki bu kolay çözülebilecek bir konu değildir. Ukrayna adı da zaten sınır bölgesi anlamından geliyor. Ukrayna, Rusya ile Batı arasındaki sınır bölgesidir. O yüzden Ruslar orayı pek farklı bir yer gibi görmüyor. Ama Ukraynalılar kendilerini daha Batı’da daha Avrupai görüyorlar. Bu durum dış politikadan kültüre değişik konularda tartışmalara yol açıyor. Öncelikle bu son krizde belirleyici olan durum Kerç Boğazı’nın ve Azak Denizi’nin jeo-politiğinin Kırım’ın ilhakıyla birlikte değişmiş olmasıdır. Çünkü daha önceden Kerç Boğazı’nın batısı Ukrayna Devleti’nindi ve Kırım Ukrayna’ya bağlıydı, doğusu Rusya’nındı. İlhaktan sonra boğazın iki tarafı da Rusya’ya ait oldu ancak denizin içindeki bazı bölgeler hala Ukrayna’ya bağlı. Öyle olduğu için Ukraynalılar diyorlar ki ‘Biz boğazdan geçip Ukrayna topraklarıyla denize erişmek istiyoruz.’ Bu sebeple de oradan gemilerini gönderiyorlar. En son askeri krizde iki Ukrayna askeri gemisi ve onlara refakat eden üç tane askeri gemi geçerken Ruslar durdurdu. Rusya’nın argümanına göre Ukrayna gemisinden kendilerine bir ateş olduğu için onlar da karşılık verip yirmiye yakın Ukrayna askerini tutukladılar, gemilere el koydular. Bunun üzerine Ukrayna sıkıyönetim ve savaş hali ilan etti ama daha ileri bir gelişme olmadı. Çünkü bu oldubitti gibi görünen olayda kimin haklı olduğunu, olaya kimin yol açtığını belirlemek mümkün olmadı. Girişimler genellikle krizin dondurulması yönündeydi. En son da bildiğimiz gibi Ukrayna sıkıyönetim durumunu kaldırdı. Bu sorun çözülebilir mi diye düşünürsek kolay değil. Çünkü Rusya Ukrayna’ya artık güvenmiyor. Oradan geçecek olan her türlü askeri gemiyi kendine tehdit olarak algıladığı için denetlemek isteyecek. Ukrayna gemileri de buna izin vermeyecek. Bu Karadeniz’de askeri deniz hareketlerinin artacağı anlamına geliyor. Bu senaryonun orta ve uzun vadede bölgeyi etkileyeceğini düşünmek gerekir. Hesapların yapılıp tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyorum. Rusya’nın Kırım’daki ilhakı uluslararası toplum tarafından kabul edilmemiştir. Rusya bu krizi açıklarken Kırım’ın kendisine katılmak istediğini, kendisinin de bunu olumlu gördüğünü açıklamıştır. Türkiye de dâhil olmak üzere bütün dünya bunun egemen bir devletin topraklarının ilhakı şeklinde olduğunu görmüş, birçok ülke Rusya’nın ilhaka son vermesi gerektiğini ilan etmiştir. Konuya Rusya açısından bakınca Rusya, bu olayları 2013 Avrupa Birliği’nin Vinyös seviyesinden sonra Ukrayna’daki yönetim değişikliği ile açıklıyor. Rus karşıtı grupların Ukrayna’da iktidara geldiği için Ukrayna içindeki Rus yanlısı grupların güvenliklerinin tehdit altında olduğu ve bu güvenlik sorununu çözmek için Rusya’nın buraya yardım götürdüğü şeklinde bir yorumla. Sadece Kırım bölgesi değil bir de Ukrayna’nın doğusunda Dombas denilen Donesk ve Lugarsk eyaletlerinin durumu tartışmalıdır. Bu bölgeler Ukrayna’nın fiili denetiminde değil. Böyle olduğu içinde buralarda da Rusya’nın askeri varlığının olduğu düşünülüyor. Bu durumda tabiki Rusya Avrupa’da soğuk savaş sonrasında oluşan dengeyi altüst etmiş oldu. Bunu hiçbir ülke bu şekliyle kabul etmiyor. Sınırların değiştirilmezliği ilkesinden hareketle Türkiye’de değişik defalar Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne vurgu yaparak Kırım ilhakını tanımadığını belirtmiş, Doğu Ukrayna’daki Dolbas Krizinin de diplomatik olarak çözülüp Ukrayna’nın egemenliğinin tekrar tesisi yönünde bir politika sürdürmektedir. Rusya bu ilhaktan vazgeçer mi derseniz ne kadar ekonomik yaptırımlar yapılsa da bu ekonomik yaptırımların Rusya’nın Kırım politikasını değiştireceğini beklemek çok da gerçekçi değil. Çünkü Kırım aynı zamanda Rusya için Karadeniz’deki en kullanışlı liman özelliğini taşıyor. Sivastapol’daki deniz üssü Rusya için çok kritik. O yüzden muhtemelen Rusya’nın bütün maliyetine rağmen bu politikasını görünür gelecekte devam ettireceği anlaşılıyor.
RUSYA’NIN SURİYE POLİTİKASI VE TÜRKİYE
Rusya’nın Suriye politikasını sadece Suriye açısından değil hem Doğu-Batı ilişkileri hem de Rusya’nın Orta Doğu politikası çerçevesinde daha büyük bir resim içinde yorumlanmasında büyük fayda var. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’daki krizden sonra Suriye ile daha çok ilgilendiğini görüyoruz. Batı’yla ilişkilerinde sorunlar yaşadıktan sonra Batı için çok hassas olan bir sorunun parçası oldu ve orada Şam yönetimini destekleyerek hava desteği verdi. Hatta kara güçlerini de gönderdi. Bu şekilde askeri olarak olayın parçası oldu. Ve şu mesajı dünyaya verdi “Suriye gibi önemli bir krizde Rusya’sız çözüm olmaz”. Ukrayna konusundaki politikada Batılılara taviz vermesini bekleyerek al ver zemini yarattı. Bu Batılılar tarafından kabul görmedi. Bazı Batılı Ülkeler öncelikle Rusya’nın orada yapıcı bir rol oynayabileceğini düşündüler. Rusya’nın Türkiye ile yaşadığı sorundan sonra olayın ne kadar istikrarsızlıklara yol açabileceği, Batılı ülkeler tarafından görününce, Rusya bir taraftan Batı’nın özellikle Avrupa’daki çevrelerin gözüne girmeye çalışarak Ukrayna konusundaki politikayı kırmaya çalışmış, bir taraftan da Dünya’ya Amerika’yla birlikte iki süper güçten biri olduğunu göstermenin alanı olarak Suriye’yi seçmiştir. ABD’nin buradaki askeri gücünü azaltma sürecine girmesi Amerikan Cumhurbaşkanı Trump’ın kararından sonra Rusya için bir fırsat yarattı. ‘Acaba boşalan alana kim girecek, nasıl girecek?’ diye ama aynı zamanda riskler de yaratıyor Rusya için. Çünkü Rusya politikasını daha önce bir taraftan ABD ile olan bir karşıtlık üzerine kuruyor, bir taraftan da diplomatik iş birliği zeminini yokluyordu. Şu anda eğer gerçekten ABD çıkarsa ve ABD’nin kontrol ettiği bölgeleri Türkiye ve Türkiye ile birlikte bölgenin güvenliğini sağlayan Özgür Suriye Ordusu ele geçirirse bu Rusya için birinci tercih ettikleri model olmayabilir. Zaten Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü bu bölgelerin Suriye yönetimine verilmesi gerektiğini iddia etti. Tabii ki Türkiye’nin kendi sınır güvenliği açısından bu bölgeleri mutlaka terörden arındırmak, gerek PPK-PYD gerekse İŞİD teröründen bu bölgede kendisine yönelmiş her türlü tehdidi bertaraf etmek yönünde bir kararlılığı var. Rusya’nın da bunu anladığını görmek lazım. Çünkü Afrin Bölgesi esasen Rusya’nın kontrolündeydi ama Türkiye’nin ısrarı üzerine Rusya burayı önemli bir ölçüde boşalttı. Önümüzdeki dönemde Rusya her ne kadar bu bölgenin de Şam yönetimine bırakılmasını istese de önce güvenliğin tesisi lazım. Şam yönetiminin güvenliği, kapasite açısından Türkiye’nin istediği gibi sağlayabilmesi çok zor. Şam yönetimi bayrak değiştirme operasyonu yapıyor. Yani oradaki PKK-PYD grupları Şam yönetiminin bayrağını alınca burada durum değişmiş olmuyor. Muhtemelen Türkiye burada ne olursa olsun bu somut terör unsurlarının olmamasını bekleyecektir. Türkiye ile Rusya arasında Türkiye ile ABD arasında bu konu hakkında görüşmeler yapıldı. Bu süreç nasıl gelişir bilmek mümkün değil ama Türkiye için önemli olan gerek Suriye gerek Irak sınırlarında Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden herhangi bir sorun olmaması bu sınırların terör örgütünden arındırılması bunlar resmi devlet politikası. Bunun devam edeceği düşünülmelidir. Şam yönetiminin, Rusya’nın ve bölgedeki diğer ülkelerinde Türkiye’nin temel güvenlik algısını, temel güvenlik politikasını anlaması ve buna destek vermesi en sağlıklı en doğru politikadır. Birleşmiş Milletler açısından da her devlet komşu devlete güvenlik sorunu yaratmamakla sorumludur. Gerek Suriye olsun gerek Irak olsun burada boşluk oluşup bunun da bu terör örgütlerinin kullanması kabul edilemez. O yüzden Türkiye’nin kendi güvenliğini temin edecek tedbirler alması önemlidir. Gönül ister ki Suriye’de ve Irak’ta demokratik yolla seçilmiş olan Suriye ve Irak iktidarları kendi topraklarında terör oluşumlarına izin vermesin. Bunların Türkiye’nin aleyhine kullanılmasına olanak vermesin. Türkiye’nin beklentisi de bu yöndedir. Orta ve uzun vadede de böyle bir gelecek mümkündür.
RUSYA’NIN POLİTİKALARININ EKONOMİK YANSIMALARI
Türkiye için Avrupa için Dünya için en önemlisi bu bölgelerde istikrarın olması, ticaretin olması, kalkınma olmasıdır. Doğru perspektif uluslararası iş birliğini zehirleyen bu tip güvensiz ortamların kalkmasıdır. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkinin tarihi çok eskidir. Bunun içinde çok yakın iş birliği dönemleri de var bazı gerginlik dönemleri de olmuş tarih boyunca. Gelecekte de bu kalıbın devam etmesi daha olasıdır. Türkiye Rusya’yı göz ardı edemez Rusya Türkiye’yi göz ardı edemez. Bazen menfaatleri yakınlaşabilir bazen de zıtlaşabilir. Önemli olan Türkiye’nin ve Rusya’nın bu ilişkiyi iyi yönetebilir olduğu durumdur. Türkiye açısından da yaklaşım ulusal menfaatlerin milli menfaatlerin korunacağı şekilde bazı konularda iş birliği yapmak belli konularda da eğer Türkiye’nin menfaatine uygun olmayan konular varsa burada da farklı düşündüğünü söylemek yönündedir. İşte Suriye’de belli konularda Türkiye ile Rusya iş birliği yaptı ama belli konularda da farklılıklar devam ediyor.
Ukrayna’da Türkiye ile Rusya’nın politikası çok farklı. Kafkasya’daki bazı konularda hem yakınlık var hem farklılık var. Orta Asya’da da daha çok iş birliği zemini görülüyor. Afganistan konusunda da yaklaşımlar biraz yakın diyebiliriz. Genel olarak küresel konularda Türkiye daha özerk bir güç olarak dünyada ortaya çıkıyor. Rusya, yeni yeni güçlerin ortaya çıkmasına belki memnun olmayabilir. Türkiye’nin daha güçlenmesi daha etkili olması sadece Türkiye için değil dünya barışı için de katkıları olabilecek bir konu. Çünkü Türkiye bir denge unsuru olarak çıkıyor. Gerek Batılı ülkelerin gerek Avrupa’nın gerek Rusya’nın, Çin’in, ABD’nin, Türkiye ile dengeli bir ilişki kurup dünya meselelerini Türkiye ile birlikte çözmek istediği görülüyor. Bu çok normal çünkü Türkiye büyük bir devlet, tarihi olan bir ülke. Bölgesinde gerek Kafkasya’da gerek Orta Asya’da, Balkanlar’da, Doğu Avrupa’da ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da etkili bir ülke. Bu yapıcı bir etkidir. Bu yapıcı enerjiyi diğer ülkelerin lehine olacak şekilde bir kazan-kazan vizyonu içinde sürdürmek aslında teorik olarak mümkün. Pratikte o kadar kolay değil ama teori olarak bu vizyonu Türkiye, Rusya ile ilişkilerinde de izlemektedir.
TÜRKİYE, RUSYA VE ENERJİ POLİTİKALARI
Türkiye ile Rusya arasında en önemli konu enerjidir. Özellikle bu “Mavi Akım” sonrasında “Türk Akım” projeleri gerçekleştikten sonra Türkiye’nin Avrupa için bir enerji merkezi olma durumu söz konusu. Tabii ki Rusya’dan daha çok gaz gelmesi iyi bir şey. Bu Rusya’nın ticaret meselesi olarak bize geri dönüyor ancak ticari açığı azaltmak gerekiyor. Rusya’nın Türkiye’den daha fazla mal ve hizmet alımı yapması gerekiyor. Yoksa bu karşılıklı bağımlılık tek taraflı hale gelirse sürdürülebilir olmaktan çıkabilir. Termik Nükleer Santrali meselesinde de Türkiye bu yatırımı destekledi. Burada da bir iş birliği söz konusudur. Temel itibarla enerjide ticari açık bir sorundur. Bu sorunu da Rusya’nın çözmesi lazımdır. Belli ticari konularda ulusal paraların kullanılması konusu gündemdedir. Bunlar ülkelerin konuştuğu belki ilerleme sağlayabileceği alanlardır. Ekonomi ve ticaret alanında gelecekte daha fazla iş birliği söz konusu olabilir. Güvenlik ve bölgesel diplomasi konularında ise bir denge politikasının daha gerçekçi olduğunu söyleyebiliriz. İki ülke menfaatlerinin yakınlaştığı alanlarda iş birliği yaparken farklılaştığı alanlarda da diğer ortaklarıyla farklı bir denge politikası sürdürülebilir. Bu da gerçekçi bir gelecek vizyonudur. Hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın farklılıkları söz konusudur. Türkiye ve Rusya’nın bunu dikkate alan politikaları izleyecekleri muhtemeldir. Bu çerçevede Türkiye’nin kendi milli menfaatini maksimize edecek daha çok geliştirecek şekilde bu ikili ilişkilere yön vermesi onu geliştirmesi muhtemeldir. Enerji ve ekonomik iş birliğinde her ülke kazançlıdır. Diğer konularda ise bu genel bölgesel dengeyi her zaman dikkate almak gerekir. En son noktada Türkiyenin milli menfaati her şeyden önce gelir.