Srebrenitsa’da Soykırımından Barış Yürüyüşüne
1992-1995 döneminde Bosna-Hersek’te yaşanmış olan facia, Avrupa’nın korkunç yüzünü bir kere daha gün ışığına çıkarmıştır. Orada yaşanmış bulunan vahşet, Avrupalı güçlerin gözleri önünde ve açıktan işlenmiştir. Bu vahşet yaşanırken, Avrupalı güçler sadece nüfuz bölgelerindeki çıkarlarının peşinde hareket etmişler, insanlıktan ne kadar yoksun olduklarını ortaya koymuşlardır. Ayrıca, sadece savunmasız Boşnaklara etkili olacak bir silâh ambargosu koymayı da ihmâl etmemişlerdir. Bu savaşta 200.000 bin Boşnak öldürülmüş, binlerce ev yakılmış, Boşnaklar toplama kaplarında açığa ve zulme uğramış, binlerce kadına tecavüz edilmiştir.
Avrupa’nın Osmanlı Devleti ile 1600’lü yollardan itibaren yürüttüğü mücadelede, Balkan milletlerine adam boğazlamayı, Müslümanları yağmalamayı, öldürmeyi ve sürgüne göndermeyi ve benzeri zulümler Avrupa’nın kurumları öğretmiştir. Çeşme, Navarin ve Sinop limanlarında demirli bulunan Osmanlı donanmalarının birer baskınla yakılması bu hilekâr zihniyetin birer iğrenç resmidir.
Tekerrür eden zihniyet kendini 1992 ila 1995 arasında Bosna’da yeniden göstermiştir. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde 3 Mart 1992’de gerçekleşen referandumun sonuçlarından yola çıkılarak, Bosna-Hersek’in bağımsızlığı ilân edildi. Söz konusu referandum Bosnalı Sırplar tarafından boykot edilmişti. 6 Nisan 1992 Avrupa Topluluğu Bakanlar Konseyi, Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanıdı. Aynı gün Bosna Savaşı başladı. 20. yüzyılın sonunda, Avrupa’nın ortasında, Sırp Devlet Başkanı Miloseviç ve Genelkurmay Başkanı Perisiç’in desteği ile sözde Bosna Sırp Devleti ve Sırp Demokrat Partisi (SDS) Başkanı olan eski bir psikiyatri doktoru Radovan Karaciç ve General Ratko Miladiç’in öncülüğünde Bosna Hersek’teki etnik arındırma çalışmalarına başladılar. Üç yıl boyunca Sırplar, uluslar arası hiçbir konvansiyona kulak asmayarak, insanlık dışı uygulamalarını pervasızca sergilediler. İnsan ruhunun acıdan ve acıklıdan zevk alan melekeleri de vardır ki insanlık bu oyunu büyük bir zevkle izledi.
Bosna Savaşı’nın sonlarına doğru müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan, Gorajde ve Sırebrenitsa (Srebrenica)’yı 1995 yılında ele geçirmek maksadıyla, bütün güçleriyle bu iki kente saldırdılar ve tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini tüm dünyanın seyirci bakışları arasında sergilediler.
Tam savaş sona eriyor diye ümitler yeşermişken, Bosna’da Temmuz sıcağı insanların yüreğinde kan güllerinin açmasına sebep olmuştu. Güvenli bölgenin güvenli şehri ilan edilen Serebrenisa’da Temmuz ayında insanlar panik halindeydiler. Toplu halde onları sakinleştirmeye çalışan askerlere doğru yürüyorlardı. Bu karmaşada yere düşenler diğerlerinin ayakları altında eziliyordu. Bu, korkunç bir görüntüydü. Potoçari’deki Birleşmiş Milletler karargâhına sığmayan binlerce Sırebrenisa’lı sivil, şehrin artık Sırpların eline düştüğünün farkındaydılar. 11 Temmuz 1995 gecesi buraya sığınan sivil Boşnakların sayısı 20.000 ilâ 25.000 arasındaydı. Bu insanların pek çoğu Birleşmiş Milletler karargâhının binasına sığınırken, diğerleri de civarda bulunan fabrika binalarına sığındılar. Çoğunluğu kadın, çocuk, yaşlı ve sakattı. Dayanılmaz bir temmuz sıcağı vardır. Aç, susuz ölüm tehlikesi altındaydılar, O günlere tanık olan Birleşmiş Milletlerin Hollanda taburu subayından biri o günü şöyle aktarmıştır:
Hava karardığında vahşet başladı. Ateş sesleri, acı çığlıklar gece boyunca etrafı kuşattı, insanlar gece boyu duyum aldıkları katliam ve tecavüzlerden söz etmiş. Böylece karargâhın içindeki panik daha da artmıştı. Çetnikler insanları guruplar halinde alıp bir yerlere götürüyordu. Sivillerden biri üç erkek kardeşin bu şekilde götürülüşüne şahit olmuştu. Küçük olan henüz 7 yaşlarındaymış. Sabah olduğunda oğullarını aramaya çıkan anneleri, onları başlan kesilmiş halde bulmuştu. Karargâha sığmayan insanlar, 12 Temmuz günü Supların evlerini ve ahırlarını yaktıklarını gördüler. Dehşet içinde kalarak, buradan ayrılmak istediler. Aynı gün öğleden sonra Sırp askerler karargâhtaki insanların arasına karıştılar. O günleri yaşayan tanıklardan biri, Sırp askerlerin Müslümanlara küfürler ettiklerini, hepsini keseceklerini, burasının artık Sırp toprağı olduğunu söylediğini aktarmıştır.
O günlere şahit olan bir başka kişi ise 12 Temmuz 1995 sabahında Potoçari’deki esir kampında “Transport” firması binasının yanında traktöre benzeyen bir araca 30 civarında cesedin yüklendiğini görmüş. Buraya yakın bir başka fabrikanın arkasında da Sırpların yüzlerce, erkeği öldürüp kamyonlara yüklediklerini gördüğünü aktarmıştır. 12 Temmuz sabahı Sırplar Potoçari’deki karargâha sığınan yaklaşık 300 kadar erkeği dışarıya çıkardılar. Yakındaki bir başka fabrika binasına yerleştiriyor ve kısa bir süre sonra bu insanların cesetlerini kamyonlara yüklüyorlardı. Daha sonra bundaki İnsanları otobüslere bindirmeye başladılar. Kalabalıklara karışarak otobüslere binmeye çalışan delikanlıları guruplardan ayırdılar. Hatta yaşlı erkeklerin dahi otobüse binmelerine izin vermediler. Sonrasını anlatmak iç sızlatmanın ötesinde bir dram bir vahşet…insanlık ile adlandırılamaz bir şiddet…bir facia…Bu insanların tek suçu komşularından farklı bir isim ile adlandırılmaları ve tanrıya farklı bir şekilde dua etmeleriydi. Kuşkusuz tanrı insanlara ödürmeyi değil, insan olmayı emrediyordu!
Günümüzde, Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik Srebrenitsa’da Boşnaklara soykırım yapıldığını kabûl etmeyen açıklamalar yapmaktadır. Dodik’in ifadelerinden sonra ABD’li soykırım izleme uzmanı Gregori Stenton da bir açıklama yaptı. Stenton yaptığı açıklamasında, Bosna-Hersek’in Srebrenica bölgesinde yaşanan soykırımın aşama aşama gerçekleştirildiğini belirtti. İlk olarak ‘biz’ ve ‘onlar’ diye ayırarak toplumun kamplaştırıldığını, nefret dolu yığınlar oluşturarak toplumun kışkırtıcı eylemlere hazırlıklı hale getirildiğini de sözlerine ekledi.
Ölüm Yürüyüşünden Barış Yürüyüşüne
Sırp çetnikler, Bosnalı çocukları savaşta canlı siper olara kullanarak vahşeti sürdürdüler. Kalesiya’da, Hayvaz ve Bulatovici’de, Saraybosna’da Zuc tepesinde ve Brçko ile diğer yerlerde çocukları canlı siper olarak kullanmışlardır. Bosna-Hersek savaşı sırasında 16.698 çocuk öldürüldü. Başkent Saraybosna’da ölen çocuk sayısı ise 1566’dır. Ülke genelinde yaralanan çocuk sayısı 3. 331. Yaralanan Saraybosnalı çocukların sayısı ise 14.825’tir. Ülke genelinde sakat kalan çocukların sayısı ise 14.825’dir. Bu trajedinin izlerine dönemin basında görmek mümkündür. Kan gölüne çevrilmiş sokakların ve parçalanmış cesedlerin fotoğrafları sayfalara sığmaz. Katliamdan bugüne kimlikleri tespit edilemeyen milyonlarca kemik kaldı.
Sırebrenitsa’da işkenceye, tecavüze, soykırıma tabi tutulan Boşnakların, canların, her Temmuz ayının 11’inde anıldığı Potaçari Anıt Mezarlığı’nda 6.575 can’ın mezarı bulunuyor. Sırpların güvenli bölge ilan edilen Sırebrenitsa’yı Birleşmiş Milletler askerlerinin gözü önünde ele geçirmesi/kendilerine teslim edilmesi ile, bu şehirde 3 gün içinde 8 binden fazla Boşnak sivil katledilmiş ve cesetler tespit edilemesin diye insanlığın utanacağı biçimde parçalara ayrılarak toplu mezarlara gömülmüştü. Aradan 24 yıl geçmesine karşın hâlâ binin üzerinde kurbanın cesedine ulaşılamamıştır.
Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük insanlık trajedilerden olarak nitelendirilen Sırebrenitsa soykırımından kaçmak isteyen Boşnakların orman yolundan güvenli bölge olan Tuzla şehrine ulaşmak için kullandıkları yol “ölüm yolu” bugün onların anısını yaşatmak için “barış yolu” olmuştur.
Bu yıl 15.si düzenlenecek olan “Barış yürüyüşü” kapsamında, Potaçari şehitliğine ulaşmak için 100 kilometre yol yürünerek soykırıma uğrayanlar anılacak. Amaçlanan ise, insanlığın bu ayıbını dünyaya duyurmak, geceleri konaklanan ormanlık alanlardaki yerlerde katılımcılara soykırımla ilgili bilgiler verilmesi ve “ölüm yolunu” kullanarak hayatta kalmayı başaranların anılarının anlatılarak, hayatını kaybedenlerin anısını yaşatmak. Boşnakların Balkanlarda yüzyılı aşkın süreçte yaşadığı katledilmeleri, soykırımları, doğdukları topraklardan göç ettirilmeleri duyurarak amaçlanan anı şeylerin bir kez daha yaşanmaması… Boşnaklar ve Türk halkı İnsanlığın gelmiş geçmiş en büyük insanlık suçuna sessiz kalmamasını beklemekteyiz. bugün anneler, kadınlar, evlatlar; savaş suçlulularına adaletin gerekli cezanın vererek, sadece Sırebrenitsa’da değil tüm Bosna’da yapılan katliamların soykırım olarak kabûl edilmesini beklemektedir.
Bosna Savaşı ve özellikle Sırebrenisa katliamı, uluslar arası camia tarafından unutturulmak istenen ama asla unutmamamız gereken trajediydir. Çünkü burada 12 bin insan sadece Türk ismi taşıdıkları için öldürüldü. Slogan ise geçmişte yapılan katliamlardakinin bir benzeriydi: “Sve Turci u Turciju-Bütün Türkler Türkiye’ye…
Bosna Savaşı ve özellikle Sırebrenisa katliamı Uluslar arası camia tarafından unutturulmak istenen ama asla unutmamamız gereken trajedilerdir. Çünkü burada 12 bin insan sadece Türk ismi taşıdıkları için öldürüldü. Geleceğin tasarlanması mühim lakin Bosna’daki savaş, kurbanlar, gerçekler, adalet adına geçmişe dönüp, Bosna Savaşını ve gerçekleri hatırlamak gerekiyor, kanaatindeyim.
İnsanlara sözde ermeni soykırımı ile ilgili yalanlar anlatılırken tamamen gerçek olduğu için hep üstü örtülen Serebrenica katliamı hiçbir zaman yeterli şekilde duyurulamamıştır ve biz tarihine sahip çıkmayan Türkler ermenilerden özür dilemeyi düşünecek kadar yanlış bir siyaset izlerken, bu şehirde ve BOSNA’DA yaşanan ve 1800’lerden günümüze Balkanlar’da savaşlarda, göçlerde onbinlerce Müslümanın Türk’ün katledilmesine sessiz kalındı. Evet yaklaşık 24 yıl önce Bosna’da; Sırebrenisa şehrinde yaşananlar gerçektir; bu şehirde Boşnaklar Müslüman ve Türk oldukları için katledilmiş ve bu katliama BM güçleri aciz bir şekilde yardım etmiştir.
Yıl 2019; bu yıl da Bosna’da 11 Temmuz anma gününde bu acı bir kez daha yinelenecek. Toplu mezarlarda bulunan cesetlerden kimlikleri tespit edilenler törenle defnedilecek. Sırebrenisalı analar ve çocukların yüreğinde açan kan gülleri bir kez daha kanayacak. Geriye dönüp bunları yazmaya koyulmak ya da okumak da eminim ki yarayı tekrar kanatan bir başka acıya da sebep olmuştur. Sırebrenisa yüreğimizde hiç dinmeyecek olan bir sızı….
Gelmiş geçmiş en büyük insanlık suçunun kurbanı olan Boşnaklara Allah’tan rahmet ve bu acıyı yüreklerinde taşıyanlara sabır dilerim. Türkler’in kardeşleri olan Boşnaklar’ın üzüntüsü her daim bizim üzüntümüzdür ve her zaman yüreklerin birlikte atacağına kimsenin şüphesi olmamalıdır.