06.11.2020 13:35 Emrah KAYA A- A+

Bolivya’da Darbe, Seçimler ve Olası Senaryolar

Bolivya’da Darbe, Seçimler ve Olası Senaryolar

Bolivya, Latin Amerika’daki en fakir ülkelerden biri olmasına rağmen önemli yeraltı kaynaklarına sahip bir ülkedir. Bu özelliğin yanı sıra birçok bölge ülkesi gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) arka bahçesinde izlediği politikalara maruz kalmıştır. Lakin 1990 sonrasında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla komünist tehlikenin ortadan kalkması, bölgede görece özgür bir ortamın oluşmasını sağlamıştır. Zira 1999’da Hugo Chavez’in Venezuela’da iktidara geçmesi bölgedeki dinamikleri de etkilemiş ve 2005 yılında Evo Morales dünyadaki ilk yerli başkan olarak Bolivya’da iktidara geçmiştir.

Morales yönetimi, ilk olarak önceki dönemlerde imzalanan enerji anlaşmalarını iptal etmiş ve Bolivya’daki gazın çıkarılmasında devletin aldığı kar oranının artmasını sağlamıştır. Morales liderliğindeki Bolivya’da dönemin Ekonomi Bakanı Luis Arce ile birlikte izlenen politikalar sayesinde ekonomide kamulaştırmalar başlamış ve Bolivya ekonomisine istikrar kazandırılmıştır. Morales yönetimi, Chavez ve Fidel Castro ile yakın ilişkiler kurarak ülkesinin dış politikasında da önemli değişikliklere gitmiş ve Rusya ve Çin ile yakınlaşmıştır. Bu yakınlaşma ise Bolivya’ya çevre ülke olarak biçilen rolün reddedilmesi anlamına gelmekteydi.

Chavez’in ABD’ye karşı çok sert söylemlerde bulunduğu dönemlerde, Morales daha dengeli hareket etmekteydi. Ancak diğer yandan Çin ile Rusya’yla yakınlaşmaktaydı. Dünyada elektrikli araçların tartışıldığı bir dönemde Morales, ülkedeki lityum kaynaklarının (Dünyadaki lityum rezervlerinin %19’u yani 9 milyon tonu Bolivya’dadır) çıkarılması ve işlenmesine yönelik bir Alman şirketi olan ACI Systems Alemania (ACISA) ile yaptığı anlaşmayı iptal edip Çinli şirketlerin desteğiyle lityumu çıkarma ve hammadde yerine pil olarak pazarlama kararı aldı. Ancak bu karardan bir hafta sonra, 10 Kasım 2019 tarihinde Bolivya’da darbe gerçekleşti. Darbenin ardından da Morales ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. ACISA, Tesla’ya elektrikli araçları için pil sağlarken Tesla’nın sahibi Elon Musk, sosyal medya hesabından Bolivya’yı kastederek istedikleri yerde darbe yapabileceklerini yazdı ve darbe sonrasında hem ACISA’nın hem de Tesla’nın hisseleri tavan yaptı.

O dönemde Morales yönetiminin aldığı lityum kararı darbenin temel nedeni olarak sunulsa da aslında ABD, uzun süredir Morales iktidarından rahatsızdı. Örneğin Morales, ABD’ye rağmen yerlilerin koka üretmesini destekliyordu. Bolivya’da kamulaştırma ve sanayileşme politikaları izliyor ve neoliberal politikalara karşı çıkıyordu. Bu yüzden de ABD, Bolivya üzerindeki baskıyı arttırırken; Bolivya’ya verdiği ekonomik desteği de kesmişti.

Morales gerek ekonomide gerekse de iç ve dış politikada ABD’nin istemediği bir siyaset izlerken; Bolivya’da halk arasında Morales’in otoriteleştiğine dair eleştiriler de vardı. Otoriteleşme iddiaları Morales’in dördüncü kez başkan seçilmek istemesi üzerine güçlendi. Bolivya Anayasası’na göre, bir isim üst üste en fazla iki kere seçilebiliyorken; 2014 yılına Anayasa Mahkemesi, Morales’in üçüncü defa aday olabileceğini açıkladı. 2019’da tekrar aday olmak isteyen Morales, bunun için 2016 yılında hazırladığı anayasa değişikliğini referanduma götürdü. Lakin söz konusu değişiklik düşük bir farkla kabul edilmedi. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi tekrar devreye girdi ve Morales’in aday olabileceğini açıkladı. 20 Ekim 2019’da yapılan seçimlerde sonucun açıklandığı yayının kesilmesi ve sonrasında Morales’in kazandığının ilan edilmesi ise büyük tepkilere neden oldu. Bu kapsamda seçimlerdeki en güçlü ikinci isim olan ve Morales’ten önce devlet başkanlığı da yapan Carlos Mesa, destekçilerini sokağa çağırdı. Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) hazırladığı bir raporda ise seçimlerde usulsüzlük olduğunu iddia etti. Morales ikinci tur seçimlerin yapılacağını açıklamasına rağmen aşırı sağcı Luis Fernando Camacho, istifa etmemesi halinde orduyu darbe yapmaya çağırdı. Çatışmaların yaşandığı süreçte polisler muhaliflere destek verirken; ordu, Morales’in istifasını istedi ve neticede darbe gerçekleşti. Bu nedenle de Morales ülkeyi terk etti. Fakat OAS’nin raporunda verileri manipüle ettiği ortaya çıktı.

Morales’in ülkeyi terk etmesi Bolivya’da bazı tartışmalara yol açtı. İnsanlar, Morales’in neden direnmediğini sorgularken sokaklardaki Morales karşıtı protestolar, Morales’in gitmesiyle kutlamalara dönüştü. Ancak diğer yandan da Morales destekçileri de sokağa indi. Böylece şiddetin dozu arttı. Morales sonrası dönemde sağcı, Evanjelist ve yerli karşıtı olarak bilinen Senatörler Meclisi Başkan Yardımcısı Jeanine Anez geçici başkan olarak göreve başladı.

Anez’in yönetim sürecinde Morales döneminin tam tersi adımlar atıldı. Örneğin Anez, 11 yıl sonra ABD’ye büyükelçi atadı ve Bolivya’da yaşanan gelişmeler, ABD Başkanı Donald Trump tarafından olumlu karşılandı. Morales, darbeden bir süre sonra yaptığı açıklamada Anez’i lityum sanayisini yabancı şirketlere devretmek istediğini ve bunun için çalıştığını söyledi. Morales, seçimlerden sonraki protestolarda güvenlik güçlerinin halka karşı şiddet kullanmaması talimatı verirken Anez yönetimindeki ordu, protestoculara karşı sokağa indi.

Darbeden bir süre sonra Bolivya’da seçimlerin yapılması gerekmekteydi. Lakin pandemi nedeniyle söz konusu seçimler iki kere ertelendi ve seçim, 18 Ekim’de gerçekleştirildi. Seçimlerde Morales döneminin en önemli bakanlarından biri olan ve ülkedeki ekonomiye istikrar kazandıran Arce, Morales’in partisi olan Sosyalizm Hareketi Partisi’nin (MAS) adayı oldu. 20 Ekim 2019 seçimlerinde halkı sokağa çağıran neoliberal politikaların savunucusu Mesa ve orduya darbe yapması çağrısında bulunan ırkçı Camacho ile Anez de diğer adaylardı. Yapılan çeşitli anketlerde Arce önde çıkarken Mesa ikinci, Anez üçüncü ve Camacho dördüncü sıradaydı. Anez sağ adayların tek bir çatı altında birleşmesini savunuyordu; ancak bu planı gerçekleşmeyince seçimlerden çekildi. Çoğu araştırmacı, seçimlerin ikinci tura kalacağını düşünürken; Arce, resmi olmayan sonuçlara göre yaklaşık %52’lik oy ile Bolivya’nın yeni başkanı oldu.

Bu süreçte yaşananlara bakıldığında, öncelikle Latin Amerika’nın artık ABD’nin arka bahçesi olmaktan çıktığı söylenebilir. ABD, Soğuk Savaş döneminde istediği iktidarı devirirken; yeni yönetime istediği politikaları dayatıyordu ve bu yönetimler, uzun süre iktidarda kalabiliyordu. Ancak günümüzde ABD, orduyu, yargıyı veya ekonomiyi kullanarak istemediği bir yönetimi devirse de bu durum bir sonraki seçime kadar sürmektedir. Bolivya’da yaşananlar bunun kanıtı olmakla birlikte demokrasinin darbeleri yenebileceğini ve darbe ile devrilenlerin daha da güçlendiğini göstermektedir. Özellikle Morales’in %40’a düşen desteğinin darbe sonrası Arce’nin adaylığında %50’nin üzerine çıkması bunun kanıtıdır.

Bolivya’da Morales’in kaybettiği desteği Arce’nin elde etmesi bölge insanlarının otoriter veya otoriteleşmekte olan yönetimlere karşı tavrını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla seçimler liderlerin değil; düşüncelerin önemli olduğu göstermektedir. Morales, her ne kadar Bolivya’da önemli gelişmelere imza atsa da özellikle 2019 referandumundan hayır çıkmasına rağmen tekrar aday olmak istemesinin “karizmasına” zarar verdiği söylenebilir.

Bilginin hızlı bir şekilde yayıldığı dünyada insanları yönetmek daha da zordur. OAS’nin hazırladığı raporun incelenmesi sonucunda, seçimlerde usulsüzlük olmamasına rağmen usulsüzlük varmış gibi gösterildiği ortaya çıktı. Bu gerçekle birlikte hem ulusal hem de uluslararası siyasette Morales’e ve Arce’ye verilen destek arttı. Ayrıca Arce’nin MAS’ın adayı olacağını açıklamasından sonra, hakkında başlatılan çeşitli soruşturmaların baskı kurma amaçlı olduğu ortadadır.

Bolivya’da yaşananların diğer Latin Amerika ülkelerini de etkilemesi muhtemeldir. Arjantin’de 2007-2015 yılları arasında başkanlık görevinde bulunan Cristina Fernandez de Kirchner’in bir nevi yargı darbesi ile görevden uzaklaştırılmıştı. Ancak 2019 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimini desteklediği isim Alberto Angel Fernandez kazandı ve Kirchner, başkan yardımcısı oldu. Buna benzer bir durumun Brezilya’da da yaşanma ihtimali oldukça yüksektir.

Peki, bundan sonra Bolivya’da neler yaşanabilir? Bu süreçte Arce’nin eğitiminin ve ideolojisinin etkili olacağını söylemek mümkün. Uzun süre Morales yönetiminde Maliye Bakanlığı yapan ve sol ideolojiyi savunan Arce’nin çizgi değiştireceğini söylemek zor. Annesi ve babası öğretmen olan Arce, orta sınıf bir aileden geliyor. Boliya’nın en eski ikinci üniversitesi olan San Andres Üniversitesi’nden Ekonomi alanından mezun oldu ve 1997 yılında İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde Ekonomi alanında yüksek lisans derecesini aldı. 1987’den 2006 yılına kadar Bolivya Merkez Bankası’nda görev alan Arce, 2006 yılında Maliye Bakanı oldu. Arce’nin bir kitabı ve çeşitli makaleleri bulunmaktadır. Morales yönetiminin ekonomide gerçekleştirmiş olduğu başarılarda Arce’nin imzası var ve maden kaynakları da dahil olmak üzere, çeşitli sektörlerde kamulaştırmaları gerçekleştiren en önemli isimlerden biri.

Medya tarafından sosyalist olarak lanse edilen Arce, Bolivya’daki darbenin ve farklı aktörler arasındaki rekabetin nedenin ülkedeki enerji ve maden kaynakları olduğunun farkında. Seçim öncesi dönemde Anez yönetiminin hem ekonomiyi iyi yönetemediği hem de pandemi ile etkili bir şekilde mücadele etmediği konusunda eleştirmekteydi. Anez’in başarısızlıkları karşısında sürekli bahaneler ürettiğini ve ülkeyi neoliberalizme teslim ettiğini vurguluyordu. Kendisi özellikle lityum gibi gelecek vadeden hammaddelerin ülke içinde işlenmesini ve bu süreçte ülkenin sanayileşmesini savunmaktadır. Arce’nin bir yıllık darbe sürecinde neoliberal politikalar izlense de iktidara geçtikten sonra darbe öncesi ekonomi politikalarına ve sanayileşme sürecine döneceği söylenebilir.

Öncelikle Arce’nin serbest piyasa ile neoliberal politikalardan daha çok devletin kontrolünde olan bir ekonomiyi savunduğu aşikar. Bu çerçevede devletin ekonomi üzerindeki etkisini arttıracak olan politikaları hayata geçirecektir. Madenlerin ve enerji kaynaklarının kamulaştırılması, sanayileşmeye hız verilmesi, neoliberalizm karşısında koruyucu önlemlerin alınması ve üretimin ağırlıklı olarak devlete ait şirketler tarafından yapılması kaydıyla ithal ikameci politika izlenmesi muhtemeldir. Bu politikalar, hammaddenin ülke içinde işlenmesi, sermayenin yurtdışına çıkışının önlenmesi ve elde edilen gelirin Bolivya halkının refahı için kullanılması demektir. Ancak merkez ülke ABD’nin bu politikalardan rahatsız olacağını söylemek de mümkündür. Bu da iki ülke arasındaki ilişkileri daha da gerecektir.

İkinci olarak Arce, bir süre sonra Morales’in ülkeye dönebilmesi için gerekli adımları atacaktır ve Morales gibi darbe yaşamamak için yönetime geçtikten sonra ordu ve polis teşkilatlarında önemli isimleri görevden uzaklaştırabilir. Bu durum, Arce ve Morales’in kısa vadede ülke içindeki konumlarını güçlendirirken; otoriteleşme eleştirilerine maruz kalabilirler. Ayırca Bolivya, dokuz eyaletten oluşmaktadır. Bu eyaletlerin bir kısmında sağcı gruplar çoğunluktayken; Arce yönetimiyle eyaletler arasında çeşitli sorunların vuku bileceği söylenebilir. Bu noktada Bolivya iç siyasetinde çatışmalı sürecin devam edeceği öngörülebilir. Dolayısıyla Bolivya’da yaşanan gelişmelerden rahatsız olacak olan ABD, “muhalefetin tasfiyesini” argüman olarak kullanıp otoriteleştiği iddiasıyla Arce yönetimi üzerindeki baskıyı arttırabilir. Ancak Arce ve Morales’in darbeye maruz kaldıkları ve bir yıl boyunca hukuksuz bir şekilde iktidardan uzaklaştırılırken muhalefetin darbeye çanak tuttuğu unutulmamalıdır.

Üçüncü olarak yanı başında ABD, Kolombiya ve Brezilya gibi ülkeler bulunan Bolivya, dış politikada Çin ve Rusya ile olan ilişkilerini daha da arttırabilir. Ayrıca Anez yönetimi sırasında iyileştirilen ABD ile ilişkilerin gözden geçirilmesi de muhtemeldir. Bolivya yönetimi, bu süreçte darbeyi destekleyen ülke olarak gördüğü ABD’ye karşı dış politikasını daha sert bir söylem geliştirebilir. Örneğin 2002’de kendisine darbe girişiminde bulunulan Chavez, bu tarihten itibaren tam manasıyla ABD karşıtı söylemler geliştirmişti. Ayrıca OAS’nin verileri manipüle etmesi Bolivya’nın ABD’nin de içinde bulunduğu birliklere şüpheyle yaklaşmasına yol açacaktır.

Sonuç olarak Bolivya, Latin Amerika’nın ve dünyanın en fakir ülkelerinden biri olmasına rağmen Morales yönetimi sırasında önemli ekonomik başarılar elde etti. Bu başarıların altında yatan sebeplerden biri de izlenen politikalar çerçevesinde sermayenin yurtdışına çıkışının engellenmesiydi. Ancak kendisine doğru yaşanan sermaye aktarımının azalması ve lityum kararı sonrasında ABD, Bolivya’daki darbeyi gerçekleştirdi. Darbe, bir yıl sonra demokrasi tarafından alt edilirken; Bolivya’da alınacak olan kararlar, ülkenin kaderini de önemli ölçüde etkileyecektir. Bolivya’da darbe sürecinde ve sonrasında yaşananlar, Arce’ye kendi iktidarını güçlendirme konusunda koz vermektedir. Bu durumun aşırı boyutlara gelmesi ise yeni Venezuela vakalarının yaşanmasına yol açabilir. Ancak bu süreçte dış tehditlerin olumsuz etkileri de göz ardı edilmemelidir.