04.09.2020 19:19 Emrah KAYA A- A+

ABD AMBARGOSUNUN İRAN-VENEZUELA İLİŞKİLERİNE ETKİSİ

ABD AMBARGOSUNUN İRAN-VENEZUELA İLİŞKİLERİNE ETKİSİ

Dünya siyasetinde bir ülkenin veya örgütün başka bir ülkeye belli kurallara uyması amacıyla uyguladığı zorlayıcı yöntemlere yaptırım denir. Yaptırımların diplomatik ve ekonomik olarak ikiye ayrıldığı söylenebilir. Diplomatik yaptırımlar nota verilmesi, temsilcilerin geri çekilmesi, ilişkilerin sonlandırılması, ültimatom verilmesi ve tanımama şeklindeyken; ekonomik yaptırımlar ise gümrük tarifesi, kota, boykot ve ambargoyu kapsamaktadır. Ayrıca abluka bir yaptırım çeşidi olmakla birlikte en önemli özelliği ablukanın askeri yöntemlerle desteklenmesidir. Abluka uygulayan, hedef aldığı ülkenin diğer ülkelerle olan ilişkilerinin tamamıyla kesilmesini amaçlar. Bu yöntem, çoğunlukla savaş dönemlerinde uygulanmaktadır.

Diplomatik yaptırımlar, aşama aşama sertleşirken taraflar savaşa girmeden önce arabulucuların müdahalesi ile yükselen tansiyon düşürülebilir. Ekonomik yaptırımlarda ise cezalandırma düşüncesi vardır. Bağımlılık türüne göre, uygulanan ekonomik yaptırımlar bir tarafa ya da bütün taraflara zarar verebilir. Örnek olarak iki ülke arasında karşılıklı bağımlılık söz konusu ise bir tarafın uygulayacağı ambargo iki tarafın da zarar görmesine neden olabilir. Ancak tek taraflı bağımlılık, bir ülkenin ekonomisinin zayıf ya da sadece yeraltı kaynaklarına bağımlı olması, ekonomik yaptırımların etkisini arttırmaktadır.

Bir ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımların amacı ise hedefteki ülke yönetimi üzerindeki baskıyı arttırmak, ülkedeki sosyal ve siyasal sorunları ekonomik sorunlar ile körükleyerek siyasi iktidara karşı iç dinamikleri harekete geçirmek, ülkelerin belli sektörlerde zayıflamasını sağlamak ve neticede zayıflayan; ancak devrilmeyen yönetimlere karşı askeri harekatta bulunmaktır. Bu süreçte ekonomik yaptırımlar yüzünden ekonomisi zayıf ve teknoloji üretmede yetersiz olan dışarıya bağımlı ülke, ordusuna modern silahlar temin edemediği için daha kolay işgal edilebilmektedir.

Ekonomik yaptırım uygulayan devletin büyük olması, dünya ekonomisine büyük oranda etkili olması, uluslararası örgütleri kontrol edebilmesi, diğer ülkeler üzerinde önemli ölçüde nüfuza ve pek çok ülke ile stratejik ortak olması gibi yeteneklerinin bulunması yaptırımların etkisini arttırmakla beraber diğer ülkelerle işbirliği kurmasını zorlaştırmaktadır. Ancak bu süreçte zayıf ülke, ekonomik yaptırım uygulayan devletin rakiplerine ya da ekonomik yaptırıma maruz kalan diğer yönetimlerle ilişki kurmaya ya da var olan ilişkiyi güçlendirmeye çalışabilir. Bu noktada ABD faktörü üzerinden İran-Venezuela İlişkilerine değinmek gerekmektedir.

İran, bir İslam Cumhuriyeti olarak siyasi varlığını sürdürürken; Venezuela, sosyalist ideolojiyi uygulamaya çalıştığını dile getiren bir parti tarafından yönetilmektedir. İran’da 1979 ‘devrimi’ sonrasında ve Venezuela’da ise 1999’da Hugo Chavez’in seçimleri kazanmasıyla, bu ülkelerde ABD karşıtı gruplar iktidara geçti. İran yönetimi kısa sürede otoriterleşirken; ülke dini kurallarla yönetilmeye başlandı. Venezuela’da ise ilk dönemlerde petrol fiyatlarındaki artışla ekonomik refah yükselmeye başladı; ancak petrol fiyatlarının düşmesi ile Venezuela ekonomisi bundan olumsuz etkilendi. Neticede yönetim otoriterleşmeye başladı. Bununla birlikte iki ülkenin ABD ile ilişkileri gittikçe çıkmaza girerken; ABD kaynaklı olduğu iddia edilen çeşitli müdahalelere maruz kaldılar. Bu süreçte ülke yönetimlerinin eline ABD’nin düşman olduğuna dair propaganda malzemesi verildi ve ABD’nin çeşitli ülkelere olan müdahalelerini örnek göstererek iktidarlarını güçlendirmeye çalıştılar.

ABD ise çıkarları için bu ülke yönetimlerinin değişmesi çerçevesinde politikalar izledi. Örnek olarak 2002 yılında Hugo Chavez’in kısa sürede olsa yönetimden uzaklaşmasına yol açan darbeciler ABD tarafından tanınmıştı. 2013’ten bu yana ise Venezuela’yı yöneten Nicolas Maduro, ABD’nin çeşitli müdahalelerine ve ekonomik yaptırımlarına maruz kalmaktadır.

ABD’nin İran ve Venezula’ya karşı uygulamaya koyduğu ekonomik yaptırımlar günümüzde iki ülkenin ekonomilerine çok ağır zararlar vermektedir. Örnek olarak iki ülke de zengin enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen bu kaynakları dış dünyaya satamamaktadır. 2000’li yılların başında Venezuela’nın günlük petrol üretimi 3 milyon varilken; bu sayı, günümüzde 400 bin varile kadar düştü. İran’da ise bir dönem günlük 2,5 milyon varil üretim yaparken; 2020’de bu miktar, 250 bin varilin altına düştü. Bununla birlikte iki ülke, üretim yapamazken bunu ihraç edememekte ve ithalatta da sorunlar yaşamaktadır. İran’ın dış ticaret hacmi 2010’larda 150 milyar dolar civarındayken; bu rakam, 2019’da 50 milyar dolar civarına geriledi.

Böylesi bir ortamda ülkelerin yaşadıkları sıkıntının nedenlerinden biri ülkenin ekonomik gelirinin yeraltı kaynaklarına bağlı olması ve çeşitlilik arz etmemesidir. Neticede uygulanan yaptırımlar ülkelerin ekonomilerine verilen zararın etkisini arttırırken; ABD’nin dünya ekonomisini kontrol etmesi, diğer ülkeler üzerindeki nüfuzu ve sahip olduğu askeri güç, diğer ülkelerin yaptırımları onaylamasa bile buna karşı hareket etmesini engellemektedir. Sonuçta ülke yönetimleri, iktidarlarını koruyabilmek için otoriteleşmektedir. Bununla birlikte yaptırımlara maruz kalan ülkeler, yaptırımları aşabilmek için çeşitli yöntemlere başvururken iki ülkenin daha da yakınlaştığı gözlemlenmektedir.

ABD’nin uyguladığı yaptırımlar, 2000 sonrası gelişen Venezuela ile İran arasındaki ilişkinin daha da güçlenmesine yol açtı. Venezuela’da insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı ve bu yüzden çevre ülkelere göç ettikleri bir dönem yaşanmaktadır. Bu ortamda İran, Başkent Caracas’ta market açtı. Venezuela, yaptırımlar nedeniyle petrol çıkarmayı ve işlemeyi sağlıklı bir şekilde gerçekleştiremezken İran, her ihtimali göze alarak bu ülkeye akaryakıt taşıyan beş petrol gemisi gönderdi ve gemiler hedefe vardı. Son olarak ise Venezuela’nın İran’dan balistik füze alacağına dair iddialar ortaya atıldı.

Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque, istihbaratın sağladığını iddia ettiği bilgiler kapsamında yaptığı bir açıklamada Maduro’nun İran’a ait balistik füzelerle ilgilendiğini açıkladı. Maduro ise önce Savunma Bakanı’na İran’dan füze alınmasına dair araştırma yapması talimatını verdi. Maduro, yaptığı açıklamada daha öncede akıllarına böyle bir fikir gelmediğini söyleyerek İran’dan füze alınmasının ‘iyi bir fikir’ olduğunu söyledi ve Duque’ye teşekkür etti.

Görüldüğü üzere Venezuela, hem küresel hem de bölgesel güçlerin baskısını üzerinde hissederken yaptırımlara da maruz kalmaktadır. Nitekim İran’da da benzer bir durum yaşanmaktadır. İki ülkenin ekonomilerinin kötü durumu ve ortak düşman algısı, Venezuela ile İran’ın daha da yakınlaşmasına yol açtığı söylenebilir. Ancak ABD, bu yakınlaşmaya karşı yaptırımları ve engellemeleri devam ettirmektedir. Örnek olarak Venezuela’ya akaryakıt taşıyan dört İran gemisine ABD’nin el koyduğu iddia edildi. İran bu iddiaları yalanlarken ne gemilerin ne mürettebatın ne de gemi içinde bulunan akaryakıtın İran’la ilişkisi olmadığını açıkladı. ABD’nin attığı adımlar karşısında yaptırım altındaki ülkeler, yaptırımları aşabilmek için illegal yollara başvurmaları yüksek bir ihtimaldir. Silah ticaretine bakıldığında ise Venezuela, daha önceden Rusya’da S300 hava savunma sistemi almıştı. İran’dan alınacak olan füzelerin özellikleri ve teknolojisi tartışılsa da böyle bir ticaretin gerçekleşmesi ABD’yi, Kolombiya’yı ve Jair Bolsonaro yönetimindeki Brezilya’yı rahatsız edeceği aşikardır. Bu rahatsızlığın İran ve Venezuela üzerindeki yaptırımların daha da ağırlaştırılmasına yol açması muhtemeldir.