27.07.2020 20:20 A- A+

TÜRPAV 2020 İHTİSAS SEMİNERLERİ-9: "Türk Dış Politikası Açısından Türk Dünyası"

TÜRPAV 2020 İHTİSAS SEMİNERLERİ-9: "Türk Dış Politikası Açısından Türk Dünyası"

Türkiye Politik ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (TÜRPAV) tarafından düzenlenen “Teoriden Pratiğe Uluslararası İlişkilerde Güncel Yaklaşımlar İhtisas Seminerleri”nin dokuzuncu oturumu, TEPAV Uzmanı Hüseyin Raşit Yılmaz’ın “Türk Dış Politikası Açısından Türk Dünyası” adlı semineri ile gerçekleştirildi.

Konuşmasına “Tük Dünyası” kavramını açıklayarak başlayan Yılmaz, sınırlarımızın dışında sınırlarımızın içindekinden daha çok Türk yaşadığını ve her iki kesimin de birbirinden beklentileri olduğunu ifade etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde pek çok ülkedeki büyükelçilerin yurtdışındaki Türk varlığı ile doğrudan ilgilendiğine ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Türk-İslam bölgesine sayısı az olsa da gönderilen öğretmen ve din adamlarının olduğuna dikkat çeken Yılmaz, Türk dış politikası ile ilgili olarak “İsterseniz pragmatik olunuz,  isterseniz, rasyonel olunuz, isterseniz haza romantik olunuz Türk dünyası meselesi Türkiye'nin milli menfaatleri için sadece bir perspektife,  bir ideolojik gruba, pergelin bir ucunun dokunduğu yere bırakılamayacak ve terk edilemeyecek kadar mühim bir meseledir. Bu, Türk Dış politikasının pragmatik olması gerektiğini söyleyenlere de soydaşlarımızla alakalı romantik olunması gerektiğini söyleyenlere de, insaniyetten uzak olması gerektiğini söyleyenlere göre de nihai olarak değişmez.” ifadelerini kullandı.

Hüseyin Raşit Yılmaz’a göre, Hatay’ın anavatana katılması sırasında gerçekleştirilen yumuşak güç uygulamaları, süreçte Türk Ordusu’nun devreye sokulma ihtimalinin belirmesi, Hatay Türklerinin aktive edilmesi ve sonunda referandumun gerçekleşmesi mühim bir örnek teşkil etmektedir. Bu yüzden de Türk Dünyası perspektifi açısından örnek alınması gerekir. Türk dış politikasının önemli bir meselesinin de Kıbrıs Meselesi olduğunu ifade eden Yılmaz, 1950’li yıllarda Kıbrıslı Türklere karşı gerçekleştirilen zulümlerin Türk kamuoyunda dönemin iletişim şartlarının sınırlı olmasına rağmen ciddi bir infial yarattığını vurguladı ve Türkiye’nin garantör ülke sıfatını kazandıktan sonra, 1974 yılına kadar önemli ölçüde istikrarlı bir iç politika sürdürerek güçlü bir milli operasyonla Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştirdiğini ifade etti.

Yılmaz, 1980’li yıllarda yurtdışında farklı bölgelerde yaşayan Türklerin uğradığı zorlukların Türk kamuoyunda tanındığını ve böylelikle yurtdışındaki Türklere karşı hassasiyetin arttığını dile getirdi.

1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye’nin bağımsızlığını kazanan ülkeler ile iş birliği ve entegrasyon girişimlerinde bulunduğunu dile getiren Yılmaz, bu konudaki en büyük engelin ise kurumsallaşma olduğunu belirtti. Bölge ülkelerindeki öğrencilerin Türkiye’ye üniversite eğitimi için gelmeleri amacıyla oluşturulan “Öğrenci Projesi” dışındaki diğer girişimlerden fazla verim alınamadığını aktardı.

Ayrıca Yılmaz, 2010’lu yıllarda ise 1990’lı yıllarda Türkistan Türklüğüne dair kamuoyunda oluşan hassasiyet ve aydınlanmanın bir benzerinin, Arap Baharı sürecinde Ortadoğu Türkleri ile ilgili oluştuğunu da belirtti. Suriye Türkmenleri ile ilgili olarak Türkmenlerin merkezinde olduğu, bir milli ordunun  teşekkül ettirilmesi projesinin ortaya konduğunu aktaran Yılmaz, “Bugün Suriye Milli Ordusu diye telaffuz ettiğimiz  merkezinde Türkmenlerin yer aldığı  bazılarının Türkmen Milli  lider isimleri ile anıldığı tugaylar, tümenler teşekkül ettirildi. Bunlar Türk ordusu tarafından  eğitildi ve bugün sahada Fırat Kalkanı Harekatı'nda da Zeytin Dalı Harekatı'nda da Türk  Ordusu ile omuz omuza vuruşanlar, sahayı kontrol edenler Türkmenlerin merkezinde olduğu  Milli Ordu unsurlarıdır.” dedi. Libya’daki Türk varlığına dikkat çeken ve meşru Sarrac Hükümeti’nin talebi üzerine Türkiye’nin Libya’daki sürece müdahalesinden bahseden Yılmaz, Türkiye’nin izlemekte olduğu Libya politikası ile ilgili olarak “Özellikle İHA’larımızın ve bilhassa vurucu gücümüz SİHA’larımızın etkisiyle  çok az insan kaybederek çok az dost unsur kaybederek ciddi manada Libya’da da mesafe alıyoruz. Libya’da Türk Dış politikasının aldığı mesafe Türk Dünyası veçhesi ile okunduğunda Libya’nın meşru hükümeti ve meşru hükümete destek veren güçler akraba topluluklarımızdır veya dost topluluklarımızdır. Türkiye’nin Mavi Vatan kavramı çerçevesinde Akdeniz’de geniş karbon yatakları ile alakalı gelecek projeksiyonu göz önüne alındığında, Libya’da içinde bulunduğumuz mücadelenin gelecek Türk nesilleri ve devletimizin istikbali için ne kadar önemli olduğunu dikkatinize sunarım.”  değerlendirmesinde bulundu.

Sözlerine 2010 yılı itibariyle, gelişen ekonominin de etkisiyle kurumsallaşma çabalarında önemli mesafelerin alındığını belirterek devam eden Yılmaz;  TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı aracılığı ile geniş bir kültür coğrafyasındaki tüm akraba ve dost toplumlara önemli yatırımlar yapıldığını söyledi. Ayrıca Türk Konseyi’nin üye ülkeler açısından büyük önem taşıdığını vurgulayan Yılmaz, Türk Dünyası ile ilgilenmenin Türkiye’nin menfaatine olacağının altını çizdi.

Gelecek Etkinlikler