20.02.2019 10:32 Dr. Ahmet AYTAÇ A- A+

Geleneksel Türk Sanatlarında Milli Politikaya Dair

Geleneksel Türk Sanatlarında Milli Politikaya Dair

Muhtelif bir konuda milli politika geliştirmek devletin varlığının adeta bir zorunluluğudur. Küreselleşen dünyada devlet, sadece düzenleyici konumunda olsa da özellikle kültür ve sanat gibi alanlara destek vermek durumundadır. Bu destek için de bir milli kültür politikasının oluşturulması çok önemlidir.

Bazı yabancı ülkeler kültür politikaları ile geleneksel ve kültürel değerler anlamında önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Örneğin ABD’de film sektöründe işlenecek senaryoların Beyaz Saray, Pentagon ve Hollywood üçlüsü tarafından belirlendiği bilinmektedir. Avrupa’da bazı ülkelerde merkezi yönetim, yerel yönetim birimlerine kültür politikasını dikte eder ve sanatsal anlamda mükemmel ürünler çıkmasını talep eder.  Buna en iyi örnek Fransa’dır. Hatta kimi ülkelerde devlet eliyle oluşturulmuş bir ‘üst kurul’un maddi teşvik kıstaslarını belirleyerek sanatsal üretimlere belirli oranlarda destek verdiği kaynaklarda ifade edilmektedir. Yine Avrupa ülkelerinde devletin dernek, vakıf gibi sivil toplum örgütlerine maddi destek sağladığı ve bu kurumlardan kültürel aktiviteler üretmeleri istendiği de bilinmektedir. Yapısı ve devlet algısı farklı olmakla birlikte, İran’da el sanatı olan halıcılığın devlet eliyle sübvanse edildiği, vergi ve ihracat kolaylıkları sağlanmaktadır.

Osmanlı döneminde de devletin sanata ve sanatkâra sahip çıktığı bu minvalde zaman zaman üretici lehine maddi, manevi yarar sağlayan yasal düzenlemeler yaptığı Osmanlı arşiv belgeleri ile ispat bulmaktadır. Geleneksel Türk sanatları ile ifade edilen plastik sanat faaliyetleri Osmanlı döneminde ‘saray’, ‘saray dışı’ ve ‘ev’ üretimi olmak üzere üç merkezde yapılırdı. Saraya bağlı sanatkârlar daha çok teknik yönü ağır basan işler yaptıklarından bu kişilere ‘ehli hiref’ denirdi. Çarşıda ise gerek usta yetiştiren gerek üretimi kontrol eden gerekse ticareti programlayan esnaf ve sanatkâr birlikleri vardı. Her birliğin şehirde lonca denilen bir odası vardı. ‘Ahilik’ çeşitli meslek dalları mensuplarını bir araya getiren, dini ve ticari kurumdu. Bu birlikler bir yandan belirli sanat dallarında yeni elemanlar yetiştirirken bir yandan da üretimin standart ölçülere uygunluğunu denetlemekteydi.

Cumhuriyet döneminin başlarında geleneksel Türk sanatları Osmanlı’dan gelen kültür mirası ile devam ederken bir yandan da açılan köy enstitüleri, öğretmen okulları (Konya örneği), muallim mektebi (Ankara örneği), kız enstitüleri, akşam sanat okulları ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi (1933) adı ile yeni bir statüye kavuşan Sanayi-i Nefise dikkat çeken kurumlardı. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Olgunlaşma Enstitüleri ve 80 sonrası Meslekî Eğitim Fakültesi’ne dönüşen Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu, Meslekî Yaygın Eğitim Fakültesi ve günümüzde ise Güzel Sanatlar Fakülteleri’nin ilgili bölümleri ile devam etmiştir. Diğer taraftan Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı halk eğitim merkezleri binlerce kişiye el sanatları eğitimi vermiş ve günümüzde de faaliyetlerine devam etmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK dışında da, TBMM Başkanlığı Millî Saraylar Dairesi Başkanlığı (Hereke İpekli Dokuma ve Halı Fabrikası, Yıldız Porselen ve Çini Fabrikası), Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (Küçük El Sanatları ve Sanayi Siteleri Genel Müdürlüğü, Sümer Halı Halıcılık ve El Sanatları A.Ş.), Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (El Sanatları Dairesi Başkanlığı), Adalet Bakanlığı (İş Yurtları Daire Başkanlığı), Kültür ve Turizm Bakanlığı (Müzeler, Dösim vd), İçişleri Bakanlığı’nın (Valilikler ve Kaymakamlıklar bünyesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ve belediyeler) meslek edindirme kursları alanda faaliyet vermektedir. Ayrıca vakıf eseri/yadigârı özelliği olan eserleri bünyesinde barındıran Vakıflar Genel Müdürlüğü de konu ile alakalıdır.

Ancak değişen hayat biçimleri, teknolojinin getirdiği yenilikler vd pek çok sebepten dolayı geleneksel Türk sanatları son yirmi-otuz yıldır oldukça durağan bir dönem geçirmektedir. Etkin olan bunca kurumsal yapı olmasına rağmen, 1996 yılındaki Gümrük Birliği anlaşmaları da istihdam açısından ve pazar payı bakımından olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Örnek vermek gerekirse; geleneksel Türk sanatlarının vazgeçilmezi halı ve kilimde dünya ticaret hacminin yüzde 37-38’lik kısmının İran’ın tekelinde olduğu, sonrasında Hindistan, Pakistan, Çin gibi ülkelerin yer aldığı, Türkiye’nin payının ise yüzde birin altına düştüğü söylenebilir. Geleneksel Türk sanatlarında imalat ve pazar en belirgin iki büyük sorun olarak görünmektedir.

Türkiye’de, yukarıda zikredilen birçok bakanlık veya kamu iktisadi teşebbüsleri ve konuyla direkt ilgili kuruluşlar arasında koordinasyon eksikliğinin bulunduğunu, geleneksel Türk sanatlarına ilişkin yeterli teşvik ve aktif devlet politikasının belirgin özellikleri ile öne çıkmadığı söylenebilir.

Bu bakış açısıyla aşağıda maddeler halinde sıralanan konularda mevcut yasal düzenlemelerin güncellenmesi, geliştirilmesi, ek düzenlemelerin getirilmesi ve milli politikalar halinde uygulamaya geçilmesi öncelikli olarak bir zorunluluktur.

  • Türkiye’de yukarda bahsedilen kamu ya da özel kuruluşlarının birlikte yer alacağı bir ‘geleneksel Türk sanatları üst kurulu’ oluşturulmalıdır.
  • Geleneksel Türk sanatlarının günümüz hayat koşullarına uyarlanarak yeniden fonksiyonel kullanım alanı olan ürünlere dönüştürülerek satış/pazarlama ortamları tahsis edilmelidir.
  • Geleneği yok saymadan yeni tasarımlar oluşturulması için sanatkâr ve üreticiler bilinçlendirilmelidir
  • Türkiye’de ki geleneksel Türk sanatları tekrar tespit edilmeli ve üreticilerin sorunları araştırılmalıdır. Günümüz ticari koşulları ve teknolojik gelişmeler göz önünde bulundurularak öncelikli ele alınacak konuların tespit edilmesi gerekmektedir.
  • Ticaret Odası, Esnaf-Sanatkârlar Odası gibi kuruluşlarda, ticaretle uğraşan geleneksel Türk sanatkârlarına uygun teşvikler içeren düzenlemeler yapılmalı ve özendirici hale getirilmelidir.
  • Üniversiteler ile alanda faaliyet özel sektör arasında iş birliği sağlayıcı proje teşvikleri getirilmelidir.
  • Tüm üretimlerle ilgili standartlar geliştirilmeli ve gerek kamu da gerekse özel de üretilen tüm ürünlerin uygunluğunun kontrolünü sağlayacak bir yapı oluşturulmalıdır. Geleneksel Türk sanatları ile alakalı tescil, marka,  patent zorunlulukları getirilmelidir.
  • Geleneksel Türk sanatları üretimi, aynı zamanda ticari bir faaliyet olduğundan, bu faaliyetlerin araştırma, organizasyon, eğitim, üretim, pazarlama aşamalarının birbirini izleyen fonksiyonlar halinde planlanması sağlanmalıdır.
  • Geleneksel Türk sanatlarının yaygınlaşması, pazarlama da üretici emeğinin karşılık bulabilmesi, elde edilen ürünlerin kalitesi ve sanatsal-folklorik değer taşır olması adına iç ile dış pazarlarda tüketici ihtiyaçlarına cevap veren özelliklerde üretim yapılması için tedbirler alınmalıdır.
  • Kooperatifçiliğin işleyişi ve uygulama şeklinin günümüz koşullarına uygun hale getirilmesi ve özendirici tedbirlerin alınması gerekmektedir.
  • Geleneksel Türk sanatları ürünleri ihracında vergi indirimleri hatta muafiyeti ve prosedür kolaylıkları getiren düzenlemelere gidilmelidir. Geleneksel Türk sanatları üretimini sürdüren sanatkâr ve müteşebbisler için 5225 Sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu’nda ki imkânların artırılması gerekmektedir.
  • Geleneksel Türk sanatlarını kapsayan terminolojide bir ortak dil bulunması, doğru adlandırma ve sınıflama yapılmasını sağlayacak bir kurul oluşturulmalıdır.
  • Sadece AR-GE faaliyeti yürütecek ve geliştirecek enstitüler kurulmalıdır.
  • Geleneksel Türk sanatlarına ilişkin sağlıklı ve ortak, standarda oturtulmuş bir envanter sistemi geliştirilmeli ve alan çalışması acilen bir kurul aracılığı ile başlatılmalıdır.
  • Görevlerini sürdürmekte olan usta öğreticilere hizmet içi eğitim verilmelidir.
  • Çağdaş pazarlama ve reklam teknikleri geliştirilerek dünya pazarında etkili kampanyalar düzenlenmeli ve uluslararası fuarlar organize edilmelidir.

-Üretim ve pazarlama zorluklarından kaynaklı olarak üretici emeği çoğu kez karşılık bulamamaktadır. Kaliteli, sanatla ve folklorla alakalı, Türk kültürünü yansıtan ve evde, atölyede üretilebilen, ekonomik değeri olan, pazarda tüketici ihtiyaçlarına cevap veren özelliklerde nitelikli üretim yapılmasını sağlayacak tedbirler alınmalıdır.

- Bu bağlamda üretim yapan örnek sanatkâr ve müteşebbisleri teşvik edecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

- Bölgesel müzeler yaygınlaştırılmalı ve uluslararası boyutta ses getirecek dev bir müze projesi gerçekleştirilmelidir.

Tüm bu önerilerin devlet eliyle bir milli politika olarak değerlendirilerek ilgili yasal düzenlemelerin yapılması ile birlikte; geleneksel Türk sanatlarının reel ekonomiye artı getireceği, ülkedeki istihdam sorununa kısmen çözüm olabileceği, değerlendirilemeyen hammaddelerin ekonomik girdiye dönüştürüleceği öngörüsü ortaya çıkmaktadır.