Küresel Rekabetin Değişen Kuralları

Küresel ekonomide yaşananlar gelişmeler açısından oldukça hareketli bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2017 yılında küresel üretim, yatırım ve ticaretteki toparlanmaya bağlı olarak kaydedilen güçlü büyümeyi (%3.7) takiben, açıklanan veriler doğrultusunda 2018 yılında küresel ekonomide olumlu seyrin devam ettiğini gözlemledik. ABD, Çin ve Hindistan'ın açıkladığı güçlü büyüme verilerinin yanı sıra, özellikle petrol fiyatlarında yaşanan artışın etkisiyle emtia ihracatçısı ülkelerdeki ekonomik toparlanmanın küresel ekonomik büyümeyi desteklemeye devam ettiğine şahitlik etmekteyiz.
Diğer taraftan, FED'in küresel likiditenin giderek azalmasına yol açan kararlar aldığını (faiz artırım kararları, küresel finansal kriz sonrası piyasanın likit kalması için ihraç edilen ve vadesi dolan tahvillerin yenilenmemesi, vb.), bunun üzerine cari açık veren ekonomilerin finansman maliyetlerinin kayda değer seviyede artmaya başladığını gözlemledik. Buna ilave olarak, 2018 Aralık ayı itibarıyla 2017'nin aynı dönemiyle kıyaslandığında enerji maliyetlerinin ortalama %24 artması, ABD'nin tetiklemesiyle uluslararası ticarette gerilimin tırmanması ve yeni bir korumacılık dalgasının ortaya çıkması da dikkat çeken gelişmeler arasındaydı.
Bütün bu gelişmeler önümüzdeki dönemde küresel yatırım ve ticaret hareketlerinin hız kaybedebileceğine, yatırımların riskli ekonomilerden "Güvenli liman" olarak algılanan gelişmiş ekonomilere doğru yönelebileceğine, bu doğrultuda özellikle cari açık veren gelişme yolundaki ekonomilerin tedbirler alması gerektiğine işaret ediyor. Nitekim, başta Türkiye olmak üzere pek çok gelişme yolundaki ekonominin bütçe harcamalarına ilişkin tedbirler açıkladığını ve özellikle ihracat ve turizm olmak üzere döviz kazandırıcı faaliyetlere öncelik verdiğini izlemekteyiz.
Küresel konjonktür Türkiye gibi cari açık veren gelişme yolundaki ekonomilere yönelik risk algısını artırırken, ülkelerin adeta bir yarış içerisinde açıkladığı teşvik ve destek paketleri küresel rekabetin önemli ölçüde artmasına neden oluyor. Artan rekabet ise teknolojik gelişmelerden aldığı destekle küresel rekabette oyun kurullarının değişmesine yol açarken, bu değişime uyum sağlayamayan ülkelerin hızlı bir şekilde oyun dışına itilmesine yol açacak bir patikada ilerlemeye devam ediyor.
2000'li yılların küresel rekabet ortamı ve şartları ile günümüz dünyası arasında belirgin farklılıklar söz konusu. Üretimin, lojistiğin, tanıtımın, satışın ve sürdürülebilir karlılığın kuralları büyük ölçüde değişti. Örneğin, sürdürülebilir karlılık ve büyüme artık "İtibar yönetimiyle" ayrılmaz bir bütün durumunda. Artık satış yapmak kadar satış sonrası süreçlerin yönetimi de hayati önem taşıyor. Kalite yönetimi her alanda ön plana çıkarken, süreçlerin takibi, bilgilerin depolanması, aktarılması, paylaşılması gibi pek çok konuda "Dijitalleşme" hiç olmadığı kadar kritik bir rol oynuyor. Bilgisayarların hesaplama kabiliyetindeki artış, internet bant genişliği ve dijital bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, "Yapay Zeka", "Nesnelerin İnterneti", "3 Boyutlu Baskı ile Üretim" gibi dijital teknolojilerin hızla yaygınlaşmasına ve küresel ticaretin bilinen kurallarının hızla geçersiz hale gelmeye başlamasına yol açıyor.
Üreticilerin perspektifinden baktığımızda, dijital teknolojilerin pazara giriş kolaylığı sağladığını, ürün çeşitliliğinin artmasına olanak sağladığını, üretim maliyetlerinde düşüşü beraberinde getirdiğini, ürünlerin tanıtımı ve dağıtımı açısından önemli kolaylıklar sağladığını gözlemlemekteyiz. Diğer yandan, dijital teknolojilerin satın alma süreçlerini değiştirerek tüketici alışkanlıklarını da yeniden şekillendirmeye başladığına şahitlik ediyoruz.
Firmalar artık sadece interneti kullanarak dünyanın her yerindeki tüketicilere doğrudan satış yapabilir durumdayken, tüketiciler de gerek bilgisayar gerekse mobil cihazlar aracılığıyla internet üzerinden istedikleri ürünlere erişim sağlayabiliyor. Bu durum üretim ve depolama alışkanlıklarında yapısal dönüşüme, lojistik süreçlerde zamanlama ve kaliteli teslimat unsurlarının ön plana çıkmasına, ödeme işlemlerinde ise alternatif arayışlarına neden oluyor.
Bu gelişmelerin doğal bir sonucu olarak üretim, lojistik ve ödeme teknolojilerinde hızlı bir dönüşüm başlamış durumda ve yeni teknolojilerin ticaret maliyetlerini daha da azaltması kaçınılmaz görünüyor.
Bu süreçlere ayak uyduran ülkelerin rekabetçi gücü belirgin bir şekilde artacak iken, ayak uyduramayan ülkelerin küresel ticarette söz sahibi olması artık pek mümkün görünmüyor.
Yeni nesil ticaret yapısının en güzel örneğini 11 Kasım Bekârlar Gününde Çin bütün dünyaya sergiledi. Bekârlar Gününde Alibaba.com ilk 85 saniyede 1 milyar dolarlık satış yaptı. İlk saat sonunda 10 milyar dolarlık ve 24 saat sonunda 30,8 milyar dolarlık satışa ulaşıldı. Bu geçen seneye göre %27'lik artış anlamına geliyor (2017:25,3 milyar $). Bir günde 230 ülkeden tüketiciler 180.000 farklı markanın ürünlerini satın alırken, aynı gün 7 markanın 100 milyon yuan (14.4 milyon dolar) üzerinde satış gerçekleştirdiği kayıtlara geçti. Bu veriler bize "Dijital Ticaret Çağı"nın üretimden satışa, tanıtımdan dağıtıma çoktan başladığını, bu trendin gerisinde kalmanın maliyetinin oldukça yüksek olacağını açık bir şekilde gösteriyor.
Dijital teknolojilerin geniş çapta benimsenmeye başlaması, bir taraftan hem mal hem de hizmet ticaretinin yapısını değiştirirken, diğer taraftan ticari mallarda fikri mülkiyet haklarının yeniden tanımlanmasına neden oluyor. Fikri mülkiyet haklarının, veri akışlarının ve güvenliğinin yanı sıra dijital altyapı kalitesinin geliştirilmesi, önümüzdeki dönemde küresel ticarette "yeni karşılaştırmalı üstünlük kaynağı" olarak ortaya çıkacak gibi görünüyor. Bunun bilincinde olan ülkemiz gibi pek çok ülke, artık bölgesel ticaret anlaşmalarında dijital teknolojilere ve e-ticarete ilişkin hükümleri ayrı bir bölümde kaleme alıyor. DTÖ ve OECD gibi uluslararası kuruluşların E-ticaretin yaygınlaşması ile ortaya çıkan uluslararası koordinasyon ihtiyacını karşılamaya yönelik adımlarını da bu çerçevede değerlendirmek isabetli olacaktır diye düşünüyorum.
Halihazırda Çin'de perakende satışların %23'ü, İngiltere'de %19'u, Güney Kore'de %16'sı, Danimarka'da %12,6'sı, ABD'de %9'u, Almanya'da %8'i, Japonya'da %7.4'ü, İtalya'da %3'ü e-ticaret kaynaklı iken, Türkiye'de perakende satışların %4'ü e-ticaret kaynaklı durumda. Bu seviyede kaldığı sürece Türkiye'nin küresel trendi yakalamasını beklemek çok gerçekçi olmamakla birlikte, bu riskin bertaraf edilmesi için pek çok adım atılmış durumda ve atılmaya devam ediliyor.
Firmaların küresel iklime ayak uydurmaları ve E-Ticarete ve E-İhracata alışmaları için Türkiye halihazırda bir takım tedbirler almış durumda ve süreç işlemeye devam ediyor. Örneğin, ülkemiz için E-İhracat Stratejisi ve Eylem Planı (2018-2020) hazırlandı ve 6 Şubat 2018 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi. Eylem Planı ile makroekonomik politikalar çerçevesinde ihracat hedeflerimize ulaşmak adına Türk mal ve hizmetlerinin uluslararası piyasalarda e-ihracat yoluyla yer almasını sağlamak, e-ticaret alanında ülkemizin kalkınmasına katkı sunacak bir ekosistem oluşturmak ve ülkemiz ile diğer ülkeler arasındaki e-ticaret potansiyelini ortaya çıkarmak için stratejik bir yaklaşım dâhilinde, orta ve uzun vadede fırsatları ve tehditleri belirleyerek gerekli tedbirlerin alınması hedeflendi. Bu belgenin ortaya koyduğu irade ile, dünyadaki genel akıma paralel olarak, ihracatçı firmalarımızın sınır ötesi e-ticaret araçları ile daha etkin kanallar üzerinden buluşabilmesi, hem pazar çeşitlendirmesi açısından hem de sürdürülebilir ihracat modelinin yakalanabilmesi için ilk adım atılmış oldu.
2018-2020 dönemini kapsayan e-İhracat Stratejisi ve Eylem Planı kapsamında,
• E-ihracata ilişkin yasal, teknik/uygulama altyapı ihtiyaçlarının karşılanarak bütüncül mevzuat oluşturulması,
• Lojistik alanında geliştirilecek formüller ile hızlı kargo taşımacılığının daha etkin hale getirilmesi,
• Toplu gönderilerin daha ucuza taşınarak iade maliyetlerinin azaltılması,
• Gümrük işlemlerinin kolaylaştırılması,
• Ülkemiz merkezli ödeme hizmet sağlayıcılarının uluslararası alanda tanınırlıklarının artırılması,
• İhracatçılarımıza yönelik destek mekanizmalarının oluşturulması,
• KOBİ'lerimizin ve mikro girişimcilerimizin e-ihracatla tanışmaları sağlanarak farkındalıklarının artırılması
öncelikli hedefler olarak belirlendi ve bu kapsamda adımlar atılmaya devam ediliyor. Örneğin, Ticaret Bakanlığımızın sağladığı E-Ticaret sitelerine üyelik desteği sayesinde ihracatçılarımızın e-ticaret sitelerine üyelik giderlerinin %80'i devlet tarafından karşılanıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız bilişim alt yapısının geliştirilmesine yönelik önemli programlar yürütüyor. Ayrıca KOSGEB tarafından KOBİ'lerin e-ticarete başlaması için gerekli altyapı desteği ve danışmanlık faaliyetleri sağlanıyor. Küresel rekabetin geçirdiği yapısal dönüşümü kaçırmamak ve küresel piyasadan aldığımız payın azalmaması için kamunun bu tür faaliyetleri çeşitlendirmesinin, firmalarımızda farkındalık yaratılmasının ve kamu ile özel sektörün koordinasyon içerisinde hareket etmesinin önem taşıdığına inanıyorum.
Ekonomide temel hedefimiz ihracat odaklı ve teknoloji tabanlı bir üretim modeline geçerek katma değerli üretime, nitelikli istihdama ve ihracata dayalı bir büyüme modeli oluşturmak olmalıdır. Bu kapsamda küresel rekabet şartlarındaki değişikliklere, ülkemizin mevcut durumuna ve hedeflerine ilişkin isabetli analizler yapmak ve bunları kamuoyu ile paylaşarak farkındalık yaratmak büyük önem arz ediyor. Bu doğrultudaki ihtiyacın giderilmesine önemli katkı sağlayacağına inandığım Türkiye Politik ve Stratejik Araştırmalar Vakfı'na bu vesileyle çalışmalarında başarılar diliyorum.