15.02.2019 12:00 A. Çağatay Telli A- A+

Ekonomi Politikası: Teori ve Pratiğin Dayanılmaz Ağırlığı

Ekonomi Politikası: Teori ve Pratiğin Dayanılmaz Ağırlığı

Arkaplan

Dünya sistemi neredeyse tüm sistemik unsurların dâhil olduğu hızlı bir yapısal kırılma sürecinden geçmektedir. Söz konusu yapısal kriz; iktisadi, siyasi, kültürel ve jeopolitik parametrelerin eşanlı olarak etkileşime girdiği kaotik dinamiklerle karakterize edilmektedir. Kaotik sistemler tabiatları gereği yeni denge arayışları peşinde sert salınımlar gösterirler.

Bugün uzmanlar, ekonomistler, politikacılar ve bilim adamlarının dâhil olduğu uluslararası enteljensiya şaşkınlık içindedir. Çünkü alıştığımız dünya artık yok! İstikrarın kural, öngörünün ilke halinde yaşadığı bir çizgiden öteye geçmiş bulunuyoruz.

Bu belirsizliklerle dolu dünyaya sürüklenişimizi iki tarihsel hadise sembolize ediyor: 1989’da Berlin Duvarı’nın, 2008’de ise Wall Street’in çökmesi. Bu hadiselerden ilki jeopolitik ortama belirsizliği ve çok kutupluluğu getirirken, ikincisi ise iktisadi sistemde yüksek salınımlı ve sancılı bir devrin kapılarını ardına kadar açmış oldu.[1]

Beş büyük kuvvet vektörü eşanlı bir şekilde, üst üste yığılan dalgalarıyla ekonomik ve siyasi yapının itiyat tuğlalarından yapılan asırlık duvarlarını yıkmaktadır:

  • Hızlı Şehirleşme: Adını bile duymadığımız pek çok şehir, Asya Pasifik Bölgesi’nde ve Güney Amerika’da yeni gelişen orta sınıfı bünyesinde barındırarak, ekonomik gelişmenin itici gücünü oluşturmaktadır. Örneğin, Tianjin şehri, Pekin’e 120 km mesafede, hiç de meşhur olmayan bir şehirdir ve önümüzdeki on yılda üretimi 680 Milyar Dolara ulaşacak; yani tek başına İsveç büyüklüğünde bir ekonomi haline gelecektir.

 

  • Teknolojik İlerleme: İnsanlık tarihi boyunca teknolojik icat ve yenilikler uzun dönem dalgalarıyla pek çok yeni ürün ve sosyal sistemin inşasında/çöküşünde belirleyici olmuştur. Matbaa, barut ve ateşli silahlar, demiryolları, hidrokarbon sınaileri vb.. Ancak günümüzdeki ilerleme korkunç bir hız ve ölçekte meydana gelmektedir. Telefonun icadından itibaren Amerikan halkının yarısının evine bu icadın girmesi için 50 sene beklemek gerekmiştir, oysa Facebook’un milyarlarca müşteriye ulaşması yalnızca birkaç yıl almıştır.

 

Matematiksel olarak, günümüzdeki ekonomik gelişim ve değişim 1850-1950 döneminde yaşanan hızlı ekonomik ilerleme döneminden ortalamada 10 kat daha hızlı ve 300 kat daha geniş ve yaygındır. Bu durumda söz konusu dönüşümlerin sistemik etki derecesi 3000 kata ulaşmaktadır.Dünya, endüstriyel devrimden 3000 kat daha güçlü bir değişimle karşı karşıyadır.

 

  • Demografik Yaşlanma: Dünya ekonomisinin merkezi alanını meydana getiren ülkelerde büyük bir yaşlanma eğilimi devreye girmiş bulunmaktadır. Japonya, Rusya ve AB ülkelerinin pek çoğu önümüzdeki on yıllarda nüfuslarında ve işgücünde net azalmalar yaşayacaktır. 55-64 yaş gurubunun toplam işgücü içerisindeki ağırlığı düzenli bir biçimde artmaya devam edecek ve 2040lardan itibaren yüzde 40 seviyesini aşacaktır.

 

Söz konusu dönüşüm bir yandan pek çok sektörde yaşlılara yönelik yeni hizmet ve ürün ihtiyaçlarını gündemin üst noktalarına taşırken diğer yandan işgücü piyasalarında üretkenlik ve verimlilik sorunlarını beraberinde getirecektir. Ayrıca sosyal güvenlik sistemlerinin mevcut yükü katlanarak büyüyecek ve kamu finansmanı açısından problemler devasa boyutlara ulaşacaktır.

 

  • Bilgi, İnsan ve Kaynaklarda Yüksek Entegrasyon: Küreselleşme

Daha önceki küreselleşme dalgalarında ticaret ve sermaye büyük rol oynamıştır, ancak bugün insan kaynakları, eğitim sistemleri ve finansta baş döndürücü bir entegrasyon yaşanmaktadır. Önceki dönemde ekonomiler devletlerin sınırları içerisinde konumlanırken artık ulus devletler sınırları aşan ekonomik tabaka ve sistemlerin üzerine serpiştirilmiş durumdadır.

 

  • Finansal Genişleme ve Para Savaşları

 

Finansal genişleme ne zaman, neden ve nasıl başladı? Uzun bir tartışma konusu, hikâyeyi kısaltırsak Bretton Woods sonrası sistem finansal genişleme üzerine kurulmuştu. Dünya para sistemi devrevi dalgalanmalar ve öncü depremlere rağmen fonksiyonunu yaklaşık 50 yıl boyunca bir şekilde icra etti.

 

Sistem genişlerken kendi içerisindeki çelişkileri de besledi. 2008 yılında emlak sektörü kaynaklı varlık balonunun patlamasıyla ABD ekonomisinden başlayarak büyük bir hızla ve muhtelif kanallarla dünya ekonomisine yayılan kriz, geniş anlamda para politikası silahıyla aşılmaya çalışıldı, başta FED olmak üzere merkez bankalarının bilançoları korkunç bir hızla büyüdü. Özellikle büyüme performansı inatçı bir şekilde zayıflamış ülkelerde reel faizlerin negatif seviyelerine kadar düştüğü gözlenmiştir. Genişletici para politikası yoluyla ülke para birimlerinin değerinin düşürülmesi kaçınılmaz bir biçimde konvansiyonel para savaşları olarak adlandırılan bir olguya yol açmıştır.

 

Hiç kuşkusuz yukarıda sıralanan temel eğilimler devletlerin kozmogonisi ve anlamlandırma haritaları için hayati derece önemlidir. Ancak özellikle sonuncusu çok daha önemlidir. İktisat politikasının teori ve pratiğinde 2008 krizi devasa bir patlama gücüyle varolan iktisat bilgisini ve bilgi yapılarını darmadağın etmiştir. Piyasaların sessiz, gizli ve mükemmel bir düzenleyici mekanizmayla çalıştığını varsayan neoklasik iktisadi doktrin, 1929 buhranına benzer bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Kamusal otoriteler oldukça cılız bir ışık altında ve tehlikeli sularda dünya ekonominin cesametli şileplerini yönlendirmeye çalışıyorlar. Pratik olumsuzluklar ve olgusal durumlar korkunç bir baskıyla teorik tartışmaların yetersizliğini besliyor. Toz dumanın çökmesi, gerçek hasarların tespit edilmesi ve aynaların silinmesi epey zaman alacaktır.

Kötümserlik heryerde. Dünya ekonomisinin yüksek katma değerli ürün ve hizmetlerin üretiminde uzmanlaşmış sıcak çekirdeğinde tüm olağanüstü politika tedbirlerine rağmen makroekonomik ve finansal risklerin devam edegeldiği, para aktarım mekanizmasının neoklasik öngörülerin aksine yeterince çalışmadığı, aksine para hızının düşmekte olduğu, varlık balonlarının gerek ulusal ekonomiler gerekse küresel ekonomi için hala riskler barındırdığı, istihdam ve üretim zincirlerinde kalıcı bir iyileşmenin hala ufukta görünmediğine v.b. dair pek çok analiz ve değerlendirme mevcut.

 

Türkiye’de İktisat Politikası Yapmak

Hususen Türkiye, iktisadi gelişimini üretim tabanlı bir seviyeye taşımak için hayati bir mücadele içerisinde bulunuyor. Endüstriyel örgütlenmemiz alışık olduğumuz dünyaya göre dizayn edilmiş geleneksel form ve süreçlere dayanıyor. Tarım, tekstil, dokuma, otomotiv, inşaat taahhüt hizmetleri ve turizm gibi rekabet gücümüzün belkemiğini teşkil eden alanlarda bile yoğun darbeler ve sarsıntılarla karşılaşıyoruz.

Bu muazzam türbülans; şirketlerde, kurumlarda ve siyasette usta pilotlar, yeni navigasyon sistemleri, bambaşka anlamlandırma ve hızlı operasyon yetenekleri gerektiriyor. [2]

Ekonomik çekirdek ve periferik merkezler arasındaki itiş kakış yeni belirsizlikler ve uzun süreli dengesizlikler üretmeye devam edecektir. Bu ise karar alıcılar için yeni anlam haritalarını gerekli kılmaktadır.

Herşeyden önce böyle stratejik bir açılımın birinci şartı ekonomi yönetiminde yer alan kurumları modern gereksinimleri karşılayacak akılcı bir reform hamlesiyle yeniden yapılandırmaktır.Ekonomi yönetimi bu dinamik yapı içerisinde kendi rolünün anlamını realist ve fonksiyonel bir tarzda yeniden yorumlamalıdır. Çok aktörlü, sinkretik, dinamik hatta kaotik halde karşımızda bulunan ekonomi-politik arenada, ancak böylesi sağlıklı stratejik anlamlandırma iradesiyle yol alabilir ve ülkenin bizden beklediği hizmeti sunabiliriz.

Türkiye’de İktisat Politikasının Temel Prensipleri

Türkiye uzun yıllardır ekonomi politikasında serbest piyasa düzenini takip etmektedir. Bununla birlikte serbest piyasa düzeninin temel kurum ve zihniyet yapısı açısından bazı olumsuzluklar ve yetersizlikler söz konusudur. Tek bir serbest piyasa düzeni yoktur. Muhtelif serbest piyasacılık akımları vardır.

  • Mevcut vaziyette akılcı piyasacılık olarak adlandırılabilecek bir ekonomik program uygulamak gerekmektedir. Böylelikle piyasa düzenini bozan aksaklıkları ortadan kaldıran, girişim gücünü destekleyen ve servet biçimlerini üretim alanlarına yönlendiren bir piyasacılık düzeni benimsenmelidir.
  • İktisadi yönetimden başlayarak her alanda karar alıcıların sağlıklı tespitler yapmasını sağlayacak, sevk ve idareyi etkinleştirecek karar destek sistemlerinin uygulanması zorunludur. Bütçe, maliye, para politikası, dış politika alanındaki yönetim çerçeveleri, göstergeler, karar alma biçimleri, politika üretim sistemi ciddi anlamda zayıflamıştır, işlevini yitirmiştir.
  • Artık ekonomi çok sofistike hale gelmiştir, dünya sistemi her gün çalkalanmaktadır. Geleneksel araçlar, teknikler ve yönetim biçimleri bugünkü dünyada kamu politikasının sağlıklı çözümler geliştirmesine imkân tanımamaktadır.
  • Bir pilot uçağı uçururken sınırlı sayıda, ancak gerçekten ihtiyacı olan, doğru ekranlara bakarak karar verip uçağı yönlendirebilir. Ancak uçak türbülansa girdiğinde eski göstergeler, sistemler çalışmazlar. Yepyeni bir mantık ve gözle yaptığımız işleri düzenlememiz gerekir.
  • Ekonomi yönetimine sadece şematik açıdan bakmak (o veya bu bakanlığa bağlı kurumlar olarak ) bizi yanlış sonuçlara götürür. Bürokratik örgütler, çağımızın en hantal kurumlarıdır, şirketler bile kendi içlerindeki bürokratik süreçlerden kurtulmaya, hiyerarşik modeli yatay hale getirmeye, çalışanları ve müşterilerinin oluşturduğu geniş platformlara dayanmaya çalışmaktadırlar.
  • Ekonomi yönetiminde genel olarak oldukça güçlü teknik ve iletişimsel yeteneklere sahip üst düzey danışmanlarla (kişiler + kurumlar) ilerlenmelidir.
  • Devlet teşkilatımız behemehâl genel ekonomi politikasını destekleyebilecek kurumsal kapasitelere yatırım yapılmasına acil ihtiyaç duymaktadır.

 

      1. Dış Finansman+Bütçe Disiplini = Makro İstikrar

Türk ekonomisi, imparatorluk çağından bu yana, yani yaklaşık 600 senedir, sermaye ithal etmeksizin büyüyemeyen bir ekonomidir. Kuşkusuz bu hususiyet kendine özgü bir tarihi maceraya, insan alışkanlıklarına ve modern sistemin işleyiş biçimlerine değin bir dizi faktöre dayanmaktadır.

Hükümetlerin ekonomi politikası alanındaki ve siyasi yaşamlarındaki en önemli başlık bu sebeple dış finansman konusu olagelmiştir. Dış finansmanın kaos içerisindeki bir küresel sistemden temin edilmesi, bazı kısa vadeli kaynakların uzun erimli amaçlarla çatışmasına yol açmaktadır. Daha dayanıklı, istikrarlı ve üretim sistemlerine enjekte edilebilecek bir dış kaynak finansman politikası hem hariciye hem iktisat siyasetinin ustalıkla opere edilmesini zorunlu kılar.

Hükümet harcamalarının verimli ve etkin kullanılması, sağlıklı dış finansmanla birleştiğinde ekonomik büyüme için gerekli istikrar ortamı sağlanmış olur. Kamu kaynaklarının konsolidasyonu ve kaynak tahsisinin akılcı kullanımı istikrar ortamını desteklemeye devam eder.

 

      2. Sektörel Politikalar ve Büyümenin Desteklenmesi

 

Türk ekonomisinin geleneksel yapısını üretim ekseninde canlandırmak ve uyarmak için sağlıklı ve uyumlu sektör politikalarının hayata geçirilmesi gerekir. Tarım, sanayi, hizmetler gibi ekonomik sistemin hemen tüm alanlarında öncelikle büyüme potansiyellerinin sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi, gerekli düzenleyici politika çerçevelerinin oluşturulması, destekleme sistemlerinin akılcı bir şekilde kullanılması merkezi ve yerel düzeyde pek çok kurum, kuruluşun eşanlı ve uyumlu bir şekilde istihdam edilmesiyle mümkündür.

Türkiye’nin yeni bir büyüme modeline ihtiyacı vardır. Son yıllarda kaydedilen büyük gelişmeler küresel ve ulusal düzlemdeki yeni koşullar neticesinde nihai kapasiteye ulaşılmıştır. Sağlıklı ve üretim tabanlı büyüme politikalarını tasarımlamak, uygulamak ve başarı elde etmek ciddi çalışmalar yapılmasını gerektirmektedir.

Türkiye katma değer yapısında aynı merdivende kalamaz, aşağıya düşer, mutlaka ilerlemek, yeni değer alanları yaratmak zorundadır. Türk ekonomisi orta gelir tuzağı adı verilen bir bölgede konumlanmakta ve özellikle Asya kaynaklı (Çin+Hindistan) büyük bir rekabetle karşı karşıya bulunmaktadır.

Türk ekonomisi petrol ve doğalgaza yahut herhangi başka bir doğal kaynağa dayalı bir ekonomi değildir. Hiç kuşkusuz çeşitli açılardan bu olumsuzluk olarak görülebilir, ancak bazı açılardan da büyük avantajlar barındırmaktadır. Almanya yahut Japonya gibi bir sınai ekosisteme sahip olmasa bile, Türkiye’nin önemli bir üretim tabanı vardır. Türk insanının eğitim sistemimizdeki yetersizliklere rağmen büyük bir girişim gücü bulunmaktadır.

      3. İktisat ve Mekân: Bölgesel Gelişme ve Şehircilik Politikası

Bugün dünya ekonomi geniş anlamda şehirlerden meydana geliyor, tarih boyunca dünya nüfusunun ezici çoğunluğu şehir adı verilen yapılarda ikamet ve ticaret ediyor. Ülkemizde de 80 milyonluk nüfus gücümüzün yüzde 92’si şehir merkezlerinde yaşamaktadır.

İnsanların şehirlere akın etmesi ve şehre dayalı bir iktisadi-siyasi sistemin genişlemesi beraberinde pek çok fırsat ve tehdidi masaya getirmektedir. Herşeyden önce sağlıklı bir şehirleşme politikası oluşturulmalıdır, sadece bölgesel gelişme, kırsal kalkınma politikaları yetersizdir.

Türkiye kasaba sosyolojisinin ağırlığı altında ezilmektedir. Şehir bu kalabalıkları kültürel olarak, ekonomik olarak sindiremeyince ve daha üst bir kültür seviyesine yükseltemeyince hemen birçok alanda kronik problemler açığa çıkmaktadır.

Mahalli idare sistemi, bu sorunlarla baş edemiyor. Şu halde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma politikasının en bariz analiz birimi, aracı, muhatabı şehirler olmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi

Türkiye’nin yeni dönemde Sn. Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde yürüte geldiği kamu yönetimi reform hamlesi bu ihtiyaç ve dönüşümler için büyük bir fırsat barındırıyor. Eski tarz idarenin idare-i maslahata daha uygun olduğunu iddia edebilirsiniz, lakin güçlü bir hamlenin yeni bir tarz ve üslubu gerektirdiği de açık bir gerçek.  Bu bakımdan ekonomi yönetiminin gerek kısa vadeli gerekse uzun vadeli hedeflere göre yeniden tasarlanması, idari hiyerarşik modelin dışında ağyapı mantığına göre örgütlenmesi önemli başlıklar olarak karşımızda duruyor.

 


[1]Bunlardan ilki aslında liberal iktisadi modelin egemenliğinin veya zaferinin ilanı anlamında “tek kutuplu” bir döneme girildiğini göstermekteydi; ikincisi gelişmiş ekonomilerdeki kontrolsüz finansal sermaye artışının yarattığı büyük risklerin 2008’de tüm finansal sistemde 1929 bunalımını aratmayacak bir ölçüde büyük bir krize yol açmasıydı. Başta FED ve ECB olmak üzere merkez bankalarının tarihte eşi benzeri görülmeyen bir biçimde, varlık alımlarıyla, batık şirketlerin fonlanmasıyla krizden çıkılmaya çalışılmıştır. Ancak tüm bu fonlamaya rağmen yatırım, büyüme ve istihdam göstergelerinde henüz kalıcı bir iyileşme gözlenememiştir.

 

[2]Üretim ve hizmet sektörlerindeki katma değer artışlarının temelini teknoloji ve verimliliğe dayandıran ülkelerle diğerleri arasında ciddi bir kopuş söz konusudur. Türkiye’nin bu değişime ayak uydurması ve rekabet gücünü artırması zaruridir. Ekonomi bürokrasinin yönlendirici ve stratejik planlayıcı rolü büyük önem arz etmektedir. Bu rolün etkinliği de gerekli ve kaliteli bilgi setlerinin hızla oluşturulmasıyla, etkin raporlanmasıyla ve yeni bilişim imkânlarının kullanıldığı karar destek sistemleriyle mümkündür.