19.12.2018 08:30 Prof. Dr. B. Zakir Avşar A- A+

Türkiye ve Suudi Arabistan İlişkileri Nereye Gider?

Türkiye ve Suudi Arabistan İlişkileri Nereye Gider?

Suudi Arabistan vatandaşı Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu’nda 2 Ekim günü öldürüldüğü artık kabul edilen bir hakikat.

İnkâr ve iftira için hazırlanan her mizansen çöktü. Öldürüp işi Türkiye’nin üzerine atmak için tezgâhlandığı ortaya çıktı. Akabinde cinayette rol alanlar hakkında soruşturma yapılmaya başlandığı Suudi Arabistan yetkilileri tarafından açıklandı.

Suudiler, şimdi artık içe döndüler ve olayı nasıl dar bir çerçeve içinde bırakıp dünya gündeminden düşürebileceklerinin hesaplarını yapıyorlar.

Gündemden düşürebilirler mi? Eğer Kaşıkçı Washington Post gibi önemli bir yayın organında çalışmıyor olsaydı, eğer Amerikan kamuoyu bu konuda duyarlı olmasaydı, eğer Türkiye ve özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu konuda esnek davransa ve kapatmaya meyletseydi kesinlikle bunu başarabilirlerdi.

Nitekim Suudi Arabistan yönetiminin açıklamalarından “tatmin olduğunu” her fırsatta söyleyen Trump’a rağmen Amerikan kamuoyunun duyarlılığı devam ediyor.

Türkiye kuşkusuz ki kardeş ve dost ülke Suudi Arabistan’ı önemsiyor. Ama Suudi Arabistan’ın genç ve hırslı veliaht prensi Muhammed Bin Selman’ın Türkiye’ye karşı hiç de mukabil duygular içinde olmadığı ve cinayetin de zaten bu nedenle İstanbul’da planlandığı da yine artık yüksek sesle dillendirilen hususlardan birisi.

Türkiye bundan sonra ne yapacak? Dünya kamuoyu bu konuyu merak ediyor. Türkiye’de bazı siyasetçilerin iddia ettiği gibi bir takım vaatler ve beklentilerle Suudi Arabistan ile anlaşarak işi kapatacak mı, yoksa hükümetin her vesile ile vurguladığı gibi sonuna kadar gidecek mi?

Türkiye işin sonuna kadar gideceğini şu ana kadar büyük bir kararlılık içinde ortaya koydu. Şayet bir kapatma, örtme niyeti olsaydı bunu şimdiye kadar çoktan yapardı. Bu kadar çok delilin ortaya çıkmasına ve bilinmesine müsaade etmezdi.

Tüm dünya bu konuda Türkiye’nin muazzam başarısını ve dik duruşunu, olayı hiçbir şekilde pazarlık konusu yapmayışını takdirle konuşurken içerde muhalefetin bu konuyu bir eleştiri konusu haline getirmesi gerçeklerle çok da uyuşmuyor.

Son derece profesyonel bir şekilde hazırlanan cinayetin çorap söküğü gibi ortaya dökülmesi de, olayı Türkiye’ye iftira için kurgulamış olan Suudi yetkililerinin yaptıklarını kabul etmek zorunda kalması da,  işin aldıkları ve alacakları karşılığı Muhammed Bin Selman’a uzanmaması için uğraşan ABD ve İsrail yönetimlerinin fren yapması hatta veliaht prensin alternatifini düşünmeye başlamaları da Türkiye’nin kanıtları ortaya tek tek koymasıyla birlikte mümkün olmuştur.

Görünen o ki bu cinayet Suudi Arabistan’ın geleceğinde bir hayli etkili olacaktır. Çok büyük rakamlara ulaşan paraları  ve menfaatleri ortaya sürmelerine rağmen Suudi yönetimi bu işten öyle kolaylıkla sıyrılamayacaktır.

Ancak Batı’nın her olayı kendisi açısından büyük bir çıkara dönüştürme pragmatizmi elbette gözden uzak tutulamaz.

Çöl Davos’u olarak anılan Muhammed Bin Selman organizasyonuna katılacak isimlerin çekilmesiyle toplantının amacına ulaşmayacağına dair düşünceler de toplantı ile çökmüştür. Birinci adamları ile orada görünür olmayan büyük kurumsal yapılar ikinci adamlarıyla birkaç günlük toplantılarda 50 milyar doların üzerinde bir iş hacmine ulaşan anlaşmalar gerçekleştirmişlerdir.

İşin iyi tarafı Amerikan gazetelerinde bu olayın hala önemini ve diriliğini korumasıdır. Belki ilk günlerin ağırlığı içinde ele alınmıyor ama hala devam eden kamuoyu ilgisi ve hem Cumhuriyetçiler ’de hem de Demokratlar ’da devam eden hassasiyet Trump’ı zorluyor.

Bütün bunlara ek olarak, ara seçimler sonrası Trump’ın umduğu başarıya ulaşamaması, Kongre’de konunun istediği gibi çözüme ulaşmasını da güçleştirecektir.

Cinayetin veliaht prense ulaşmaması için büyük bir çaba içine giren Trump yönetiminin  işi kolay değil. Suudi Arabistan’dan şu ana kadar aldıkları ve bundan sonra alacaklarıyla Amerikan kamuoyunun iknası da zor görünmektedir.

Ama şüphesiz, Türkiye’nin olayların üzerine gitmesi işin gerçek sorumlularına ulaşmasını ve sonuçlarını tayin edecektir.

Burada da tüm dünya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a güvenmektedir.